20 Temmuz 2011

‘Dumanlı hava’ siyaseti!

Gazetemizin ve çalışanlarının son bir ay içinde ikinci kez TİT tarafından tehdit edilmesi üzerine, dün Fatih Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduk.
Bilindiği gibi kendisine Türk İntikam Tugayları (TİT) adı veren bir kontrgerilla örgütlenmesinin bu ülkede en azından 1970’lerin sonlarından beri (Maraş olaylarının kışkırtıcısı da TİT olmuştur) faaliyette bulunduğu biliniyor. Bunu sadece politika alanında faaliyet gösterenler değil, emniyet, MİT ve savcılar da biliyor. İHD Başkanı olduğu yıllarda İHD Genel Merkezi basılarak Akın Birdal’a yapılan saldırı başta olmak üzere, yakın geçmişte de bu örgütün tehdidi aşan girişimlerinin olduğu da bir gerçek. Özellikle 1990’lı yıllar içinde telefonla da sıkça gazetemizi tehdit eden TİT, şimdi mail yoluyla bunu yapıyor.
Ancak bu süre içinde bu örgütün kimler tarafından kurulup sürdürüldüğü, hangi devlet odaklarıyla ilişkili olduğu konusunda emniyet istihbaratı ve MİT’in hiç bir girişimi olmadı; en azından bu örgütü açığa çıkarma yönlü bir girişimi olup olmadığı bilinmiyor. Hele günümüzü teknolojisi bir “mail”in hangi bilgisayardan atıldığını bilmek (ÖSYM’ye iki-üç yıl önce Devlet Bakanı Hayati Yazıcı adına atılan mailin kim tarafından atıldığı  iki gün içinde bulunmuştur) çocuk oyuncağı olduğuna göre, TİT’in bu tehditlerin kaynağının bilinmemesi, arandığı ama bulunamadığı biçiminde ele alınamaz. Olsa olsa bu durumdan, bu bilinen örgütlenme üzerine, ya “bizim çocuklar” denerek ya da “dokunulmaz” görülerek gidilmediği sonucu çıkar.
Bu yüzden de gazetemize yapılan son tehditten sonra, sadece emniyete bilgi vermekle kalmayıp, savcılığa suç duyurusu da yaparak, TİT denilen bu örgütün nasıl bir organizasyon olduğu, daha da önemlisi emniyet ve savcılığın olayın üzere gidip gitmediğini de göreceğiz.
TİT, at izinin it izine karıştığı, şoven-milliyetçi duyguların ayaklandırıldığı dönemlerde ortaya çıkmaktadır. Son bir ayda basına yönelik tehditle arzı endam etmeleri de ortamın, kurtların ortaya çıkmasına elverecek kadar “dumanlı” hale geldiğini göstermektedir.
Kürtçe şarkı söyleyen Aynur Doğan’a “seçkin orta sınıf Türklerin” minder, yastık atmaları, bu iğrenç saldırıyı “Türk basınının seçkin simaları”nın “anlayışla” karşılamaları, hatta “Aynur Doğan da durumun hassasiyetini gözetip Türkçe söyleseydi” diyecek kadar şirazeden çıkmaları, Kürt işçilere Trabzon ve Sakarya gibi kontra örgütlenmelerinin en yoğun olduğu illerde başlatılan linç girişimleri, BDP’nin pek çok il ve ilçe binalarına yönelik saldırılar; bu “dumanlı hava”nın içinde oluşan “sert akım”lardır.
Bu “dumanlı hava”, seçimde yüzde 50’ye yakın oy almasına karşın iktidar olamayacağının farkına varan ve “blok”un başarısını, kazandığı prestiji hazmedemeyen Başbakan ve AKP tarafından oluşturulmaktadır.
Başbakan son günlerde Kürtlerin talepleriyle ilgili her konuşmasını; “Bu topraklar üzerinde ameliyat yaptırmayız” ve “Bizden kimse asla iyi niyet beklemesin”e bağlamaktadır. Burada elbette Başbakanın demek istediği; Kürtlerin özerklik talebine karşı, özerkliği ve onunla ilgili öteki talepleri tanımadıkları, daha da vahimi Kürtlerin bu tür taleplerini meşru görmedikleri, mücadele ile hak talebinde bulunanlara karşı da iyi niyetle değil silahla, şiddetle yanıt verileceğidir.
Nitekim Başbakan önceki gün Kuzey Kıbrıs’a vardığında yapılan mitingde de aynı görüşü, bu sefer Kuzey Kıbrıs muhalefeti ve Güney Kıbrıs Hükümetini kastederek yineledi: “Kimse artık bizden iyi niyet beklemesin”; “Şehitlerimizin ve gazilerimizin kanıyla yoğrulmuş bu  topraklar üstünde operasyon (Rum yönetimi anlasın diye olacak bu sefer “ameliyat” yerine “operasyon” sözcüğünü kullandı) yapılmasına izin vermeyeceğiz!”
Başbakanın ve partisinin, bu önemli sorunlara yaklaşımından anlıyoruz ki, onlar artık “dumanlı hava”dan medet uman bir siyaset izleyecektir.
Bu dumanlı hava stratejisinin Kıbrıs’ı da kapsaması, AKP Hükümetinin hem iç hem de dış politikada “dumanlı hava” siyaseti izleyeceğini, dolayısıyla da bu havayı kullanarak halkı yedeklemeye amaçlayacağı anlaşılmaktadır.
Bundan çıkan ilk sonuç ise siyaset alanındaki gerginliğin artacağı, hatta Kürt sorununda çatışmaların derinleşip yaygınlaştırılacağıdır.
“Şehit” edebiyatı yaparak, milliyetçiliği, şovenizmi kışkırtarak hükümete destek verenler görmelidir ki; bu çatışmalara, ölümlere neden olan gerginlik bir hükümet politikasıdır. Ve “Daha çok asker cenazesi olmasın” diyenler bu gerçeği görmek, hükümeti Kürt sorununun çözümünde barışçıl yöntemleri benimsemesini sağlayacak bir tutum almak durumundadırlar. Aksi halde her gerillanın olduğu kadar her askerin ölümünde de payları olacağını unutmamalıdırlar. 

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et