Denktaş’ın suçu neydi?
İki binli yılların başında Kıbrıs konusunda sarf edilen sözler ve temel yaklaşımları hatırlamaya çalışıyorum. Talat ile daha uyumlu ve çözümsüzlüğün sorumlusu olarak Denktaş’ı gören söylemlere şahit oluyorduk.
Kıbrıs’ta hangi yanlışların hangi sonuçları doğurduğu konusu uzun bir tartışmayı gerektirir. Bir politikanın doğruluğu ya da yanlışlığından önce tutarlılığı ele alınmalıdır. Zaman içerisinde değişen gerçekler bu tutarlılık ihtiyacını ortadan kaldırmaz.
Bir süre önce Kıbrıs konusunda Denktaş gibi düşünüp Talat gibi konuştuğumuza inanıyordum. Şimdi Talat’ın tezlerini savunup, Denktaş tarzı siyaset yapmaya başladığımıza inanmaya başladım. Hangisi doğru bilmiyorum. Belki her ikisi de zaman zaman devreye giriyor ve belirleyici oluyor.
İki toplum tek devlet, iki ayrı devlet, federasyon farklı farklı çözüm modelleridir. Hepsinin kendine özgü gerekçeleri ve riskleri vardır. Hem Kıbrıs tarihi hem dünya deneyimleri bunu göstermektedir. Asıl olan ise Kıbrıs ve bölge barışının güvenceye alınmasıdır.
Kıbrıs ne Türkiye ile Avrupa ilişkilerinin kurbanı haline getirilmeli, ne de iç politikanın kısır çekişmelerinin zeminine dönüştürülmelidir.
Yazının başlığını bu şekilde tercih etmiş olsam da asıl niyetim Denktaş’ın karnesi üzerinden değerlendirme yapmak değil. Bu gün karşı karşıya kalınan durumda Denktaş’ın payı nedir, ya da Denktaş’ı bu politikalara teşvik eden Türkiyeli siyasetçiler kimlerdir sorusunu şimdilik bir kenara bırakıyorum.
“Çözümsüzlükse çözümsüzlük” yaklaşımı sonuç itibarı ile yeniden egemen olmuştur. Çözüm için gereğini yapmak mutlaka taviz üzerine kurulu siyaset yürütmek anlamına gelmez. Nitekim yazının başlarında ifade ettiğim yıllarda “kazan kazan” söylemi sıkça duyduğumuz temel argümandı.
Kıbrıs Türkiye’nin aynasıdır. Kıbrıs konusunda sergilenen politika ve ilişki tarzı, Türkiye’ye yönelik perspektifi algılama konusunda da yol göstericidir.
Türkiye’yi önümüzdeki dönemde nelerin beklediği konusunu ayrıntılı analiz edebilmek için Kıbrıs konusunda sarf edilen sözleri daha dikkatli ele almak gerekiyor.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzsüzlük seferberliği
“Vergide adalet” sözünü ağzından düşürmeyen Maliye Bakanı Şimşek’in başlattığı seferberlikten yine sermayeye kıyak çıktı. Bütçede sermayeden alınacak 2.2 trilyon TL vergi gelirinden vazgeçen iktidar, trilyonlarca liralık gelir elde eden 100 şirketin, 62.5 milyar liralık vergisini erteledi. Yüksek enflasyon nedeniyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan patronların ödeyeceği vergi kuşa dönecek.
Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.
Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.
Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

Renault işçilerine kayyım atandı

Koç’un Bıçakçılar’ında; düşük ücret, mobbing, çifte standart…

Gençler gelecek kaygısı ve çetelerin cenderesinde

Evrensel'i Takip Et