Erdoğan neden geriyor?
Fotoğraf: Envato
Başbakan Erdoğan, Silvan’daki olaydan sonra, bu olayın, Hükümetin Kürt sorununun çözümü için attığı adımlar açısından bir “kırılma noktası” olduğunu öne sürerek, daha önce de bu köşeden eleştirdiğimiz gibi, “Artık kimse bizden iyilik beklemesin!” dedi. Sanki Başbakan, hükümeti ya da Türkiye tarafı, bugüne kadar “Kürtlere bir iyilik yapmak için yanıp tutuşuyormuş” gibi! Zaten Kürt halkı da, bildiğimiz kadarıyla Kürt siyasi çevreleri de Başbakandan da hükümetinden de “iyilik” istemiyor; tersine “Onlarca yıldır gasbedilen haklarımız verilsin” diye mücadele ediyorlar.
Eğer başbakan bir şey yapacaksa; Kürtlerin talepleri konusunda üstüne düşeni yapmalıdır!
Aynı, “Artık kimse bizden iyilik beklemesin” sözlerini, Başbakan Güney Kıbrıs ve AB hükümetleri için de yineledi. Yetinmedi. Kendisine oy veren kesimlerin ve MHP tabanının (MHP, haklı olarak, “Başbakan nihayet bizim dediğimize geldi” diye Başbakana destek verdi) en geri duygularını okşayacak bir üslupla AB’ye karşı meydan okudu! Böylece bir kez daha “Kahve politikacılarından ve hamasetten hoşlanan çevrelerden alkış aldı.
Kıbrıs ve Kürtlere yönelik, şoven milliyetçi bir üslupla meydan okumalar kesmemiş olmalı ki, şimdi de; “Eğer İsrail 28 Temmuza kadar Mavi Marmara saldırısı için özür dilemezse Mısır ziyareti sırasında Mısır’dan Gazze’ye geçeceğini” ilan etti.
Kürt sorununun çözümü için koşulların geldiği nokta ve mevcut uluslararası ilişkiler; diplomasideki uluslararası temayüller dikkate alındığında; Başbakanın böyle AB’ye, İsrail’e meydan okuması; Kürt siyasi güçlerini tahrik etmesi, sorunun barışçıl çözümünü isteyen aydınları, halk kesimlerini karşısına alması anlaşılır değildir. Hele İsrail’le Ortadoğu ile ilgili başlıca politikalarda onca ortaklaşmışken, “Mısır’dan Gazze’ye geçmek” istemesi ise, daha da anlaşılır değildir.
Ancak Erdoğan ve hükümetinin sıkıntıları dikkate alındığında bu çıkışların bir anlamı olduğu da görülmektedir.
Çünkü; sanılanın aksine Erdoğan’ın kurduğu 61. Hükümet, arkasındaki yüzde 50’ye varan oy desteğine karşın yakın geçmişin en sıkıntılı hükümetlerinden birisidir.
Şöyle ki;
1- AKP Hükümetinin, Kürt sorununun çözümünde izlediği yol, Kürt siyasi güçlerini tasfiyeyi birinci sıraya almasıyla tamamen tıkanmıştır ve bu çizgide kaldığı sürece bir adım atması olanaksızdır. Anayasa tartışmaları da aynı nedenle tıkanacak ve AKP’nin kendi anayasasını yazması da sayısız zorluklarla karşılaşacaktır. Çünkü Kürt sorununun kazandığı boyut Meclisteki oy sayısıyla ölçülemeyecek bir büyüklüğe ulaşmıştır. Hükümetin bir yandan profesyonel askerlik öte yandan da “Terörle mücadelenin askerden alınarak polise devredilmesi” için başlattığı girişimler de bu hükümetin aslında inisiyatifi yitirdiğinin işaretidir. Dahası Başbakan “Bu sorunu çözmek üzereyiz”den “Sorunun çözümünün olmadığı”na gelmiştir. Başbakanın son açıklamalarına göre; “İspanya ve İngiltere’de de sorun çözülmemiş, terör bitirilmemiş, sadece minimize edilmiştir. Eğer Türkiye de terörü minimize ederse başarılı” sayılır! Dolayısıyla bu alanda Başbakan ve hükümeti, “Kürt siyasi güçleriyle anlaşmayı, sorunu bitirmeyi” defterinden çıkarmış görünmektedir. Bu yaklaşım, “Terörü minimize etme” adına Kürt siyasi güçlerini yıpratma ve onlara boyun eğdirmeyi esas alan bir stratejiye yönelme anlamına gelmektedir.
2- AKP’nin kendi özgünlüğü ve çok başarılı ilan ettiği dış politikası da gerek Ortadoğu gerekse Kıbrıs-AB ile ilgili alanda çökmüştür. İslam’ın koruyucusu kollayıcısı iddiasıyla çıkılan yolda AKP Hükümeti, batı emperyalizminin ileri karakolu pozisyonuna düşmüştür. İslam adına AB ile de çatışan AKP Hükümetinin bölgedeki tek gerçek dostu İsrail’dir. Ancak bu da AKP’nin seçmen kitlesinin ön yargıları nedeniyle bir türlü AKP’nin lehine bir ilişkiye dönüştürülememektedir. Kısacası AKP Hükümeti, ABD ile tarihin en iyi dönemini yaşamasına karşın komşularıyla ilişkileri, AB, Kıbrıs, Suriye gibi başlıca konularda çok sıkıntılıdır.
3- AKP Hükümeti, ekonomi politikası açısından da “denizin bittiği” bir noktaya gelmiştir. Ve bizzat bakanlar, “Kriz geliyor” uyarıları yapmaya başlamıştır. Bu alandaki gelişmelerin geniş halk yığınlarıyla hükümeti doğrudan karşı karşıya getirmesi ihtimali de dikkate alındığında, hükümetin ve başının neden öyle “Kafası kesik tavuk” gibi oraya buraya saldırdığı daha iyi anlaşılır. Ve ancak o zaman Erdoğan’ın sertliğe, gerilimleri artırmaya yönelik girişimleri bir anlama kavuşur. Ki, bundan çıkacak sonuç da önümüzdeki günlerde hükümetin; bir yandan yığınların kafasını bulandıracak, milliyetçilik ve dincilik dozu yüksek şovlara (AB, Kıbrıs, İsrail üstünden) baş vururken öte yandan da Kürt güçlerine karşı şiddeti daha öne çıkaran politikalar izleyeceğidir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00