Türkiye’nin Krizi
Yeni hükümetin yeni bakanlarının ilk açıklamaları “krize giriyoruz, kendini kurtarabilen kurtarsın” minvalinde oldu. Tabii bu açıklamaya ek olarak kriz sebebi olarak da “Yaklaşan küresel kriz” gösterildi. Halbuki içine girmekte olduğumuz ve muhtemelen yakın dönem tarihin en ağır krizi tamamen Türkiye’nin kendi kendine yarattığı krizdir. 2013’te beklenen küresel kapitalist kriz Türkiye’deki krizi derinleştirecektir ancak “başlatan” olmayacaktır.
***
Peki, ne oldu da Ortadoğu’nun ve Balkanların Neoosmanlıcı kaplan ülkesi birden bire kediye dönüşüp de “Gemisini kurtaran kaptan” demeye başladı? Bu soruya verilecek yanıt aynı zamanda AKP’nin 9 yıllık icraatlarının da dökümü olacak niteliktedir.
***
2001 krizinin yarattığı belirsizlik ve güvensizlik ortamında “istikrar” arayışı sonucu 2002 seçimlerinde tek başına iktidar olan AKP, o dönemde öncelikle IMF borçlarını öteledi. Bu öteleme “Tek dişi kalmış canavar”a rest çekilmiş gibi anlatıldı içeride, oysa 9 yıl boyunca Türkiye IMF’nin en sadık üyesi olmaya devam etti. Ötelenen borçlar -daha önce de birkaç defa yazdığımız gibi- daha yüksek faiz karşılığında oldu. Ötelenen borçların ödemesi bu yıl sonu ve önümüzdeki iki yıl boyunca olacak.
2001 krizinde işinden ve dolayısıyla aşından olan yüz binler için “kolay kredi imkanı” ve kredi kartı şenliğine yönelen AKP Hükümeti, böylelikle insanlara cari gelirlerinden bağımsız tüketim yapma olanağı sundu! Böylelikle elde ettiğimiz gelirin çok üstünde tüketim yapma “özgürlüğü”ne kavuşmuş olduk. E peki ödemesi ne olacak? Onu da pek kıymetli hükümetimiz düşünecek, gelip cebimize para koyacak değil ya; harcarken düşünseymişiz. Kredi kartı ve tüketici kredileri borç toplamı 200 milyar liraya yaklaşmış durumda. Bu ülke ekonomisinin dörtte bire yakınının olmayan parayla dönmeye çalıştığını gösteriyor. Küçük esnaf ve KOBİ’ler yıllardır çeklerini, senetlerini döndüremiyorlar. Artık gündelik ekonomide para yerine bir nevi borçluluk üzerinden mahsuplaşma “geçer akçe” olmaya başladı.
9 yıl boyunca “İhracat şampiyonuyuz” denilip ithalatta kırılan rekorlar gösterilmediği için halkın geneli cari açık meselesinin de “Batı”nın oyunu olduğu konusunda bir inanışa sahip olageldi. Oysaki yüzde 11’lere ulaşan cari açık, Türkiye’nin nasıl bir bombanın üzerinde oturduğunu gösteriyordu. Bunu sadece yüzünü sınıfa dönmüş bilim insanları söylemedi; sistemin devamından yana olan Uluslararası kapitalist düzenlemeci kurumlar da söyledi. Elbette onların söyleyişi biraz can havliyle söyleyişti. Verdikleri krediler, planladıkları yatırımlar batmasın diye.
2002’de iktidar olan AKP’nin aldığı en ağır miraslardan biri devlet bütçesi açığıydı. Bu konuda da çözümü gerçekten yüksek gelir elde edenlerden vergi toplamak yerine elde avuçta ne varsa “Babalar gibi satma” yolunu seçti AKP. Sonuç ortada; yüz binlerce kamu çalışanı artık işsiz veya güvencesiz çalışmak zorunda, Cumhuriyet tarihi boyunca yaratılan kamuya ait değerlerin neredeyse tamamı satılmış dolayısıyla mülksüzleşilmiş durumda.
Dış borç konusunda da 9 yıllık AKP iktidarında kamu kesiminin borçlanma gereği düşürülürken özel kesim üretken sermayenin dış borcu katlanarak artmıştır. Bugün toplam borçların üçte ikisi özel kesime aittir. Ancak, ülke vatandaşlarının yabancı para cinsi borçlarının garantörü devlettir. Dolayısıyla hükümetin “O borç benim değil” deme şansı da yok. Zaten Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalarda buna vurgu yapmaktadır.
Borçlar ötelenip, elde avuçta ne varsa satıldıktan sonra bu hayalet ekonominin işlemesi gerekiyordu. Bu işleyişe su taşıyan ise kısa dönemli sermaye yatırımları (sıcak para) oldu. Hem yurtiçi faizlerin nispi olarak yüksekliği hem de kapitalist dünya genelinde yaşanan çalkantılar ve nihayetinde patlak veren 2008 Dünya Kapitalist Krizi -geçici süreyle de olsa- sıcak paranın Türkiye’ye akışını sağladı. Bu konuda da çokça yazdığım için aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim ama şunun altını çizmekte fayda var ki, sıcak para yaklaşık 7 aydır çıkışta, tutana aşk olsun!
***
9 yıllık AKP hükümetleri dönemlerinde uygulanan iktisat ve istikrar politikalarının bizi getirdiği yer krizin tam göbeğidir. Elbette kriz tek başına okunduğunda herkese “kötü” gelse de günlük yaşamda -sınıfsal karakteri nedeniyle- bazı kesimleri ezip geçerken bazılarına fırsatlar sunmaktadır. 2008 krizinden kârlarını katlayarak çıkan özel kesim sermaye için Türkiye’nin Krizi, rollerin yeniden paylaşıldığı ve amansız kapitalist rekabetin şiddetlendiği bir dönem yaratacaktır. İşçi ve emekçiler için ise başta kıdem tazminatı olmak üzere birçok konuda hak gasplarının yaşanabileceği bir süreci işaret etmektedir.
Evrensel'i Takip Et