27 Temmuz 2011 09:37

Norveç: Aysberg’in görünen kısmı

Norveç: Aysberg’in görünen kısmı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

32 yaşındaki Anders Behring Breivik’in Utöya Adası’nda ve Oslo merkezinde gerçekleştirdiği, 76 kişinin hayatına mal olan katliam, öyle “Cinnet geçirme”yle, “Akli dengesi yerinde olmamak”la, “Psikolojik dengesizlik”le açıklanacak bir katliam, cinayet değildir. Tam tersine, katilin yazdığı 1500 sayfalık “manifesto”dan da anlaşılacağı gibi, hedef çok bilinçli olarak seçilmiş, ona göre uzun süreli bir hazırlık yapılmış, ardından katliam gerçekleştirmiştir.
Norveç polisi, istihbaratı, hükümeti ve basını bir haftadır katilin eylemi tek başına mı, yoksa örgütlü mü yaptığını soruşturuyor. Bugüne kadar elde edilen veriler cinayetin işlenmesinde Breivik’in eylem sırasında tek başına olduğu yönünde. Ancak, ülke içinde ve dışında çeşitli hücrelerin varlığından söz ediliyor.
İngilizce yazdığı ileri sürülen 1500 sayfalık “Avrupa’nın Bağımsızlık Manifestosu-2083”den gazeteler ve ajanslar tarafından yapılan alıntılara bakıldığında, Breivik’in cinayet sırasında tek başına olduğu söylenebilir, ancak katliama dayanak olarak gösterdiği nedenler konusunda yalnız olmadığı açıktır. Ajans France Press, söz konusu “manifesto”nun temel ruhunun, “Çok kültürlü topluma, İslam’a ve sola/Marksizme karşı nefret” olarak özetliyor.
Günümüz dünyasında, bu üç temel kavrama, -çok kültürlü toplum, İslam ve sosyalizm- nefret düzeyinde karşı olanların oldukça yayın olduğunu ve bunların hiç çekinmeden görüşlerini dile getirdiği biliniyor.
Özellikle, İslam düşmanlığı üzerinden Avrupa kıtasında yerli ve göçmen emekçiler arasında ön yargıları ve nefreti körükleyenler, sadece klasik ırkçı akımlarla sınırlı kalmadı, orta ve üst sınıfları içine alacak şekilde genişledi.
Önceki dönemden farklı olarak, İslam ve çok kültürlülük karşıtı görüşleri savunanlar “toplumun kenarındaki” marjinal gruplar ve görüşler olarak görülürken, bugün artık “toplumun merkezi”nde bulunan partiler, politikacılar ve basın tarafından yüksek sesle ifade ediliyor.
Sermaye partileri ve basını tarafından izlenen politikalar çerçevesinde, çok kültürlülüğü savunmak, İslam ülkelerinden gelmek adeta suç haline getirildi, bunlara karşı çıkanlar ise el üstünde olaştırıldı. En çok göçmenin yaşadığı Avrupa ülkesi olan Almanya’da bunun sayısız örneği var. Örneğin, Merkez Bankası Eski Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin’in “Almanya Kendisini Yok Ediyor” adlı kitabında savunulan görüşler ile Katil Breivik’in “manifestosu”nda dile getirilenler neredeyse yüzde yüz aynı. Sarrazin de, Avrupa’nın bir İslam tehdidi altında olduğunu, bu yüzden de çok kültürlülüğünün gerçekçi bir çözüm olmadığını savunuyor. Üstelik, İslam ülkelerinden gelen göçmenlerin çocuklarının okullardaki başarısızlığını “genetiğe” indirecek kadar rafine şekilde ırkçılık yapıyor.
Tepkiler ve eleştirilere rağmen Sarrazin’in kitabı aylarca “en çok satanlar” listesinde yer aldı ve en son bir televizyon kanalı Sarrazin’in kolundan tutarak hakaret ettiği göçmenlerle yüzleştirmeye götürdü. Yani; Sarrazin ve savundukları ısrarla canlı tutulmaya çalışılıyor.
Başka bir örnek: Almanya Başbakan Angela Merkel, İngiltere Başbakanı David Cameron bağıra çağıra “Çok kültürlülük ölmüştür/bitmiştir” sözleri halen kulaklarımızda çınlıyor. Merkel’e, Cameron’a ya da değerlerine inanan bir genç doğal olarak yanı başındaki başka kültürden ve inançtan olan gençlere kem gözle bakacak, çok kültürlülüğü savunan sol görüşten olanlara yan bakacaktır. Fırsatını bulan da saldıracaktır.
Bütün bu politikalardan ötürü son yıllarda İslam, çok kültürlülük ve Marksizm düşmanlığı yapan partiler ve akımlar Avrupa’da hızla güç kazandı. Bugün Hollanda, İsviçre, İtalya, Macaristan, Danimarka gibi ülkelerde hükümet ya da hükümet ortağı; İsveç, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Belçika... gibi pek çok ülkede parlamentoda temsil ediliyor.
11 Eylül saldırısından bu yana Avrupa’da özellikle sağ-muhafazakar parti ve akımlar tarafından İslam ve çok kültürlülük karşıtlığı üzerinden kurulan siyasi söylem, bugün eskisine göre önemli derecede radikalleşmiş bulunuyor. Eskiden, “radikal” olarak tanımlanan görüşler ve şahsiyetlerin çoğu bugün artık kendisine çok satan/izlenen gazete ve televizyon kanallarında yer bulabiliyor.  Irkçı akımlar ise bu sağcılaşmadan kendi güçlerini korumak için daha radikal tarzda ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yapmaya başladılar.
Bu nedenle, Breivik’in “manifesto” diye yazdığı saçmalıkların çoğunu yıllardan beridir bilinen basın ve politikacılar tarafından dile getiriliyor, savunuluyor. Pek çok basın yayın organı da zaten “manifesto”nun çok kültürlülüğe, İslama ve sola karşı bilinen, tanınan şahıslardan kopyalandığını belirtiyor. Dolayısıyla, Breivik’in cinayeti işlemesine okuduğu, alıntı yaptığı ırkçı yayınlar, demeçler, İnternet siteleri vesile olmuştur. Bu yanıyla Norveç’deki katliam sadece Aysberg’in görünün kısmını oluşturuyor. Görünmeyen kısmında; azınlıkları, farklı kültürlere, inançlara, düşüncelere karşı müthiş bir tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük bulunuyor. Egemen sınıfların kendi iktidarlarını sürdürmek için izlemiş olduğu bu nefret/böyle siyaset, gelip Norveç’te büyük bir katliama dönüşmüştür.
Şimdi ise, yaptıklarından ders çıkarma yerine, olup bitenlere sadece “Güvenlik penceresinden bakıp” hak ve özgürlükleri kısıtlamayı çare olarak gösteriyorlar. Terör saldırılarının gerçekleşmesine vesile olan nedenleri irdeleme, kaynağına inme yerine “polisiye önlemlerle” sorunlara yaklaşanlar geçmişte olduğu gibi gelecekte de benzer katliamları engelleyemeyecektir.
Bu nedenle, önemli olan Breivik’in bu büyük cinayeti işlemene neden olan siyasi iklimin kendisi ve onun yaratıcılarının sorgulanmalıdır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa