Satıcı ürününü kötüler mi?
Fotoğraf: Envato
Siyasiler ve diğer bazı çevreler ekonomide işlerin iyi gittiğini açıklıyor. Bu açıklamalar yapılırken, 2008 krizinin teğet geçtiği iddiasının doğrulandığı görüşüne de yer verilerek, geçmişteki tahminlerin tuttuğu, dolayısıyla ileriye ait iddiaların da tutacağı inancı yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Değerli okuyucularım geçmişteki iddiaların ne denli tuttuğunu sizlerin anlayışınıza bırakıyorum. Kaldı ki, 2008 krizinin Türkiye üzerindeki etkileri o dönemin yazılarında ele alınmıştı. Kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse, kriz yılı olan 2008’de büyüme hızımız yüzde 0,9 oranında, yani ancak yüzde birin de altında gerçekleşebilmiştir. Krizin şiddetinin devam ettiği 2009 yılının ilk üç ayında ulusal gelirde yüzde 14,3, ikinci üç ayında ise yüzde 7 oranında olarak, yılsonu itibariyle yüzde 6 dolayında küçülme yaşamıştır. Bu olumsuzluklara bağlı olarak işsizlik artmış ve, ekonominin ne denli ithalata bağımlı olduğunu açıkça gösterircesine, cari açıkta da gerileme görülmüş idi. Ancak, gerek siyasiler gerekse sistemin organik iktisat uleması sıcak para girişi sürdüğü sürece cari açığın dert edilmemesini salık vermekte iseler de, çoğu değerlendirme kuruluşlarının doğru olarak belirttiği gibi, cari açık sorundur, hem de büyük bir sorundur!
Mesele salt Türkiye ile de ilgili değildir. 2008 Krizi bitmedi, ama krizden çıkıldığı, artık işlerin düzeldiği gibi söylemlere sadece Türkiye’nin alimleri arasında değil, Nobel ödüllü dünya alimleri arasında da gördük. Şimdilerde anlaşılıyor ki, kriz bitmediği gibi, yakın zamanda bitecek gibi de gözükmemektedir.
Kriz bitmedi, çünkü içinden geçtiğimiz kriz Marksist anlamda tam bir gelişmiş ekonomi krizi niteliği taşımaktadır. Bunun anlamı şudur ki, bu kriz bizim gibi henüz tam gelişmemiş ekonomilere özgü olmayıp, bu tür ekonomilerde oluşmaz, ama ilişkiler ağı çerçevesinde doğal olarak gelişmekte olan ekonomileri de etkiler. Nitekim bizde de öyle oldu. Defalarca yazmış olduğum gibi, bizim bankaların zarar görmemesi, olağanüstü derecede güçlü olmalarından değil, henüz ileri ülke bankaları gibi finans kurumlarının birbirine bağlanmış şekli ile riskli ipotek işlemlerine girmemiş ve gelişmiş ülke bankaları ile böylesi işlemlere yönelmemiş olmalarındandır.
Bu krizin ileri ve geri ekonomiler arasında oluşturduğu ilginç akım da bir yandan krizin derinleşmesini uzun zaman boyutuna yayarken, diğer yandan da gelişmekte olan çevre konumlu ekonomileri krizden avantajlı çıkmış görüntüsüne bürünmelerine de yol açtı. Şöyle ki, ileri ekonomilerde yaşanan krizle üretim alanındaki avantajını kaybetmiş bazı üretim üniteleri bizim gibi ekonomilere sızarak, bazı yerli üreticilerle işbirliği içinde, önceleri ortaklık şeklinde, bilahare yabancı kuruluş olarak faaliyetlerine devam etme yoluna girme eğilimi taşırlar.
Sözün özü şudur ki, olgunlaşmış ekonomi krizinin yaşandığı günümüz koşullarında gelişmiş merkezler sarsılırken bizler gibi çevre konumlu ekonomilerde havanın biraz sakin geçmesini siyasilerin ve sistemin organik ulemalarının algılamalarından farklı şekilde algılamak ve yorumlamak gerekmektedir. Günümüzün küreselleşme koşulları ekonomileri öylesine birbirine bağlamıştır ki, tüm ekonomilerin birlikte oluşum dışına çıkmaları hemen olanaksız gibidir. Örneğin, dünya piyasalarında dolar değer kaybedip, bunun karşısında euro ve/veya yen değer kazanırsa (ki, şimdilerde böyle bir gelişme söz konusudur) firmaların ithalat-ihracat planları ve buna bağlı olarak hesapları ve borç-alacak konumları değişecektir. Tabii ki, böyle bir beklentide yol alınırken gerek firmaların gerekse bireylerin ve kamu kesimi hesaplarının olabildiğince açık vermemesine özen gösterilmesi dikkat edilecek bir konudur. Ancak, böylesi bir sıkı bütçe politikası uygulaması kapitalizmin işleyişine aykırıdır ve bizzat bu tür politikalar piyasa genişletilmesi stratejisi üzerinde ayakta duran kapitalizmi krize sürükler. Görülüyor ki, içsel dinamiklerle kriz üretici bir sistem olan kapitalizmi salaha kavuşturmak olası değildir. Ne var ki, her kriz büyük sermayeden çok halk yığınları üzerine büyük yükler yıkar, gelir dağılımını bozar ve yoksulluğu derinleştirerek yaygınlaştırır. Bu durumda sistem bekçileri konumundaki siyasilerin ve sistemin organik ulema takımının krizle ilgili söylemlerine ne derece inanılır, buna lütfen sizler karar veriniz!
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33