05 Ağustos 2011 10:41

Piyasa orucu da kendine uydurdu!

Piyasa orucu da kendine uydurdu!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“İslam ahlakında ibadet de gizlidir kabahat de” denir ya; “kabahat” gizli olmaya devam etse de “ibadet”in gizliliği konusunda durum pek böyle değilmiş!
Bunun böyle olmadığını sıkça görüyoruz. Ama Ramazan başlayalı beri, “böyle olmadığını” görmeyenlere de göstermek istercesine “ibadeti gösteriye dönüştüren etkinlikleri” gözümüzün içine içine sokuyorlar.
Eski Galata Köprüsü üstünde 10-15 bin kişiye iftar yemeği verilmesiyle başlayan gösteriler, kendi ilçesindeki iftar yemeği dağıtımını tüm ülkeye reklam eden belediye başkanlarının şovuyla sürüyor. Ve o belediye başkalarından birisi; “Biz kendi ilçemizde dağıtıyoruz ama bize Kars’tan Bitlis’ten, ‘Bize de iftar yemeği gönder başkanım’ diyen telefonlar geliyor!” diye övünüyor. Ya da yerel ve yerli ünlülerle, artık her yerde kurulan “Ramazan çadırlarıyla” adını duyuramayan başkanlar, ABD elçisini, Patriği, Hahamı iftar sofrasına çağırıp, “Orucun erdemleri”, “Ramazanın kutsal değerleri” karşısında hazır ola geçirerek gösterilerini sürdürüyorlar.
Kısacası belediye başkanları; yerel yöneticiler için Ramazan varsa yoksa, siyasi rant piyasasının, 11 ayda bir kurulan en canlı pazarı! İbadetmiş, oruçmuş; böyle şovlarla oruç tutup oruç açmak caiz değilmiş; bunu umursayan yok!
Tabii Ramazanla birlikte TV ve gazetelerde haber sunumu da bir hayli değiştirildi: gazeteye habere başlık atan editörler, TV’lerin sunucuları, gazeteci değil de sanırsınız “din görevlisi!” Haberler dualara karışıyor, görüntülerden çoğu camilerden, türbe önlerinde yatıp kalkıyor gibi görünen kalabalıklardan oluşuyor. Editörler her önemli habere bir Ramazan bağlantısı bulmak için büyük çaba harcıyor: “Esad, mübarek Ramazan’a kan dökerek başladı”, “Bölücüler mübarek Ramazanı kana boyadı”, “Kadın cinayetleri mübarek Ramazan dinlemedi!” gibi haberler eksik olmuyor. Sanki bu olanlar “Mübarek Ramazan”da olmasa “normal”miş gibi!
Ve bu görüntülere; astrologların saçma sapan kehanetleri, türlü çeşitli fallar, türbelerde kesilen horozlar, dilek ağaçlarına bağlanan bezler, “Ramazan”la bağlantılı görüntüler olarak sunuluyor.Öyle ki TV’lerin güncel birçok programında fon müzikleri bile artık ilahi ezgileri oldu. Ve TRT bu konuda da başa güreşiyor!
Reklamlar da tümüyle Ramazana bağlanmış görünüyor; türlü çeşitli yiyecekler, midesi aç aklı yemekte olan oruçluların karşısına, gerçeğinden bile çekici görüntülerle getiriliyor. Sanki sınanıyor insanlar!
“Aman bu uzun ağustos gününü nasıl tüketirim de akşam yerim içerim!”, “Ben dayanamıyorum! ” diyenleri de unutmamış, sermaye erbabı. Bu konuda son buluş “Oruç hapı!”
Bu hapı kullananlar, açlık, susuzluk hissetmiyorlarmış. Pazarlamacıların söylediğine göre daha önce kilo verme amaçlı rejim yapanların kullandığı bu hapların, Ramazanla birlikte satışı patlamış!
Gazeteciler böyle durumlarda hep olduğu gibi “ulemaya sormuş”lar. Ama ulemanın da kafası karışık! Kimisi, “Dinimiz zorluk dini değildir. Orucu kolaylaştırıyorsa bu hap, ‘helal gıda’ ise kullanılabilir” derken kimi de; ”Oruç nefsimizi terbiye etmek içindir. Böyle kolaylaştırmak doğru olmaz. Doğal olarak oruç tutmak doğrusudur” diyorlar!
Peki ulemanın dediğine inanan sade Müslüman ne yapacak; hangi ulemaya inanacak?
Aslında uzunca bir zamandan beri kapitalist firmalar, orucun felsefesindeki “insanı kendi nefsini terbiye etmesi için aç, susuz, hatta dünya zevklerinden kendisini mahrum etmesi”nin tam tersine olarak, Ramazanı her tür gıdanın daha çok tüketildiği bir kâr, bir piyasa bayramına dönüştürmüşlerdi. Örneğin olağan olanın Ramazanda yiyecek içecek satışlarının düşmesiyken, bu satışların diğer aylara göre patladığına uzun zamandan beri tanık olunuyordu. Son zamanlarda ise Ramazan çadırlarının yaygınlaştırılmasıyla başlayan iftarı bir dini-siyasi gösteriye dönüştürme neredeyse gelenek halini aldı. Ve varsıl yoksul demeden iftarlar, sahurlar, çadırlar, sokak araları, köprü üstü, sosyal kurum nerde yer varsa orada bir maneviyat istismarcılığı sürüp gidiyor. Bütün bu masrafların, siyasi rantını yiyenlerin babasının cebinden çıkmadığı ama doğrudan ya da dolaylı olarak yerel yönetim bütçelerinden, yani halkın cebinden çıktığı düşünüldüğünde, ciddi bir maddi istismarcılığın da bu manevi istismarcılığın parçası olarak sürdüğü ortadadır.
Bize, “mübarek Ramazan” patırtıları arkasında olanlar böyle görünüyor. Ulema bu durumu nasıl yorumlar acaba?
“Oruç tutuyoruz” adına bütün bu gürültülü gösteriler “dinen caiz mi”dir?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa