Apoyevmatini Meselesi (4)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Yayın hayatına başladığı seksen altı yıllık mazisinin ardından eski adıyla Pera’da, şimdilerde Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki bir pasajda “nohut oda, bakla sofa” dan farksız minik yazıhanesinin kapısına “ekonomik” nedenlerle tam da asma kilit vurmak üzereyken, kimi vatandaşlarımızın, daha da doğrusu neredeyse hemen hepsi de Rumca okuyup yazmasını bilmeyen, hatta Ege’nin beri yakasında “ezeli düşman”ımız olan bu “kefere”lerle yakından uzaktan zerre kadar herhangi bir bağı dahi olmayan insanların, “gönül gözüyle” başlattıkları “sembolik” bir kampanya sonucunda, en azından şimdilik “vartayı atlatıp” yoluna devam ettiğini yazıp dururken, öte taraftan meselenin “öz”ünde sadece ekonomik nedenlerin yatmadığını, tam aksine ülke genelinde taa fi tarihinden itibaren, Lozan Antlaşması mucibince “azınlık” diye “tescil” edilen gayrimüslimlere karşı Misakımilli Sınırları dahilinde yürütülen dışlayıcı, ötekileştirici, asimilasyoncu “zihniyet”in bazen açıkça, arada bir dolaylı, çoğunlukla da “bürokratik” yollarla sergilediği “resmi” bakış açısının “başat” neden olduğunu belirtmeye çalışıp, bu bapta aklım sıra perdeyi aralamaya çalışırken, bittabi ki öncelikli derdim; Apoyevmatini Gazetesi’nden ziyade, bu vesileyle bu “çağdışı”, bu “nemrut” zihniyeti elimden geldiğince, dilimin döndüğünce mercek altına alıp, hatta ve hatta bu andavallı aklımca kazara da olsa becerebildiğim takdirde ipliğini pazara çıkarmaktı!
No! Olmadı!
Olmadı, beceremedim; zira ben özüm kim bilir hangi çayırlarda otlarken, ya da mil pardon bilmem neremde pireler dolaşırken, sen şu işe bak ki; ülkemde, güzel memleketimde Apoyevmatini’nin içine düştüğü bu ekonomik sıkıntının bir an önce giderilmesi için “suyun başındaki” kimi yetkililer sadece kolları sıvamakla kalmamış, ayrıca aynı durumdan yıllardan beri muzdarip olan diğer azınlık gazetelerinin de yöneticilerini huzurlarına davet edip dertlerini dinleyip, bunun için derman, ilaç, sargı bezi, gerekirse tendürdiyot olmaya neredeyse yemin billah etmişler ka yavrum!
Nitekim medyadan öğrendiğimize göre, Basın İlan Kurumu (BİK) Genel Müdürü Mehmet Atalay, Türkiye’de faaliyet gösteren Ermeni, Rum ve Yahudi basın temsilcileriyle yaptığı toplantı sonucunda; Jamanak, Marmara, Agos, Apoyevmatini, İho ve Şalom gazetelerinin yöneticilerine hitap ederken, şunu buyurmuş:
“… Bizim mevzuat bir tabu değil, değiştirilemez bir kural değil. Mevzuatı değiştirirsiniz. Önemli olan onun formülünü bulmak. Çünkü bu konu çözümlenmesi gereken bir konudur. Biz bu sorunları düşünmek zorundayız. Onların herhangi bir gazetemizden farkları yok. Türkiye’nin çok sesliliği anlamında bir köprü vazifesi görüyorlar.Kendi aralarında huzurlu, mutlu olmaları ülkemizin, İstanbul’umuzun da mutluluğu demektir. Bu konuda gerekli adımları atacağız.”
Sonra?
Sonra devam ediyor: “Bugüne kadar sayın cumhurbaşkanımızın verdiği mesajlar, sayın başbakanımızın inanılmaz çabaları, sayın Bülent Arınç Bey’in, basından sorumlu bakanımızın özellikle bu sorunun çözümündeki ricaları, talimatları…”
Kirvem, illa da eğri oturup, ama kesinlikle doğru konuşmaktan yana olan geleneğimiz doğrultusunda iki kelam etmem gerekirse, diyeceğim şu ki, “Apoyevmatini meselesi” gerçekten de iyi oldu, bu vesileyle en azından yukarıdaki beyanatla yüreğimize testiler, maşrapalar, kovalar dolusu su serpildi; ancak anlayamadığım, daha da doğrusu merak ettiğim şey; gerek cumhurbaşkanımız, gerekse başbakanımızın bu meseleyle ilgili “çabaları, talimatları” acaba nedir zo?
Cumhurbaşkanımız… Hani bir zamanlar CHP. Milletvekili Canan Arıtman tarafından annesinin Ermeni olduğuna dair “ima” yollu sözlerini bir bakıma “hakaret” babında değerlendirip, buna karşılık 1.“Törkiş” liralık manevi tazminat davası açmayı görev addeden cumhurumuzun çok sayın başkanı…
Başbakanımız…Hani geçenlerde, hemi de canlı bir televizyon yayınında gazetecilerle yaptığı sohbette köşe yazarlarından bahsederken hiddetlenip, ardından da “Ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz, affedersiniz ne de Rumluğumuz kaldı!” babında “fetva” verip, böylece “dervişin fikri neyse zikri de odur” misali ağzından baklayı kaçırıp, dolayısıyla bu ülkede en babayani “hakaret”in bir anlamda tanımını, tarifini yapıp bunun altını sabit kalemle çizen sayın kişi…
Diğeri…Bulunduğu yerde, katıldığı toplantılarda hemen neredeyse her fırsatta duygularını gözyaşlarıyla ifade eden, akıttığı bu yaşların “timsah” mı, yoksa gerçekten de içinden mi geldiğine dair henüz ülke genelinde bir türlü karar verilemeyen zat-ı muhterem…
Öyleyse?..
Öyleyse bu “muzır” konuya berdevam Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30