Krizden de önemlisi!
Fotoğraf: Envato
SON aylarda, kapitalizmin “kalp ritminin” bozukluğunun göstergesi olan altın fiyatları, petrol fiyatları, borsa endeksi, döviz fiyatlarında beklenmeyen ve büyük ölçekli iniş çıkışlar, yeni bir felaketin “öncü sarsıntıları” olarak yorumlanıyordu. Nihayet geçtiğimiz cuma günü, hemen bütün ülkelerde borsalar büyük düşüşlere sahne oldu. ABD ve Asya borsalarında yüzde 5’i aşan düşüşler yaşandı. Türkiye’de İMKB ise yüzde 5.16 değer kaybetti. Dünya borsalarında bir günlük erimenin 2.5 trilyon doları, İMKB’nin perşembe ve cuma günlerindeki iki günlük kaybının ise 35 milyar lirayı bulduğu belirtiliyor.
Avrupa’da devletlerin “borç krizi”nin yayılmaya devam etmesi, İtalya ve İspanya’nın Yunanistan’a katılması ihtimalinin yükselmesi, ABD’deki yavaşlamanın önlenememesi ve nihayet tarihinde ilk kez ABD’nin kredi notunu düşürülmesi, ekonomi çevrelerinde “ikinci dip geliyor” endişelerini tırmandırmaktadır.
Bu gelişmelere şu saptamaları da eklersek, bugünkü tablo daha anlaşılır ve anlamlı olur:
1-) Kapitalist sistem, 2008-2009 krizi dalgasından sonra bazı iyileşmeler gösterse de krizden çıktığı söylenemez. Tersine 2008’den beri kimi iyileşmeler kimi kötüleşmelerle, kimi ülkelerdeki kısmi iyileşmeler kimi ülkelerde daha da kötüleşmelerle karşılanmıştır.
2-) Kapitalist devletler krizden çıkış önlemi olarak; devletin olanaklarını kullanarak elindeki tüm fonları bankaları, büyük sigorta firmalarını ve büyük kapitalist firmaları kurtarmak için kullanmışlardır. Bu fonların kaynağı, hazine ve merkez bankalarının stokları, kamu mallarının özelleştirilmesi adı altında yağmalatılması, emekçilerin kazanılmış haklarına el konulması ve esnek çalışma üstünden işsizlik ve yoksulluğun derinleşmesi pahasına sömürünün olağanüstü artırılması olmuştur.
3-) Bankalar, firmalar bir dönem için kurtarılmış ama bu devletlerin daha da borçlanması, elde avuçta ne varsa satılması pahasına olduğu için; şimdi krizin yeni dalgası, “iflas eden devletlerin krizi” biçiminde uç vermiştir. ABD’nin borçlanma limitini aşması, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Portekiz, İspanya, gibi ülkelerin geldiği yer bunu açıkça göstermektedir.
Bu durum elbette tüm dünyada “krizde yeni bir dip beklentisini” artırırken, krize karşı önlemleri de gündeme getirmiştir. Bu önlemlerin bir bölümü parasal, merkez bankalarının, hükümetlerin aldıkları önlemler olarak zaten devreye sokulmuştur. Ama bunların da ötesinde kapitalist firmalar daha şimdiden bir “en ağır kriz beklentisine” göre kendilerini hazırlamaktadır ve hemen önümüzdeki günlerde bu önlemlerin işaretleri; kitlesel işten çıkarmalar ve ücretlerde düşüşler, çalışma koşullarının ağırlaştırılması, olağan koşullarda yapamayacakları emek düşmanı düzenlemelerin hayata geçirilmesi biçiminde görülecektir.
Başbakan Erdoğan, “Kriz bu sefer bizi teğet bile geçemeyecektir” diye atıp tutsa da ekonomi bürokrasisi (Merkez Bankası ve ilgili bakanlıklar) “kriz önlemlerini devreye sokmuş” bulunmaktadırlar. Ve diğer önlemlerin eli kulağındadır. Yine “Ulusal İstihdam Paketi”nin geçirilmesi için hükümet ve sermaye güçleri için bu “kriz ortamı” tam bir fırsattır! Çünkü bir önceki krizden biliyorlar ki; “Bu önlemler olmazsa ekonomi batar. Herkes işsiz kalır”la toplumu terörize edip her mihnete boyun eğdirmek sendikal bürokrasiyi ihanete sürüklemek çok kolay olmaktadır. Bu sefer de aynı yoldan yürümemeleri için bir neden yoktur.
Bu oyunu ise ancak, sendikaların, emek örgütlerinin, sınıfın ileri kesimlerinin uyanıklığı, önceki krizden ders çıkarmış olmaları bozabilir.
Elbette bizim tarafın kriz tartışmalarından çıkaracağı diğer bir ders de kapitalistler krize sürüklendi diye, el ele tutuşup, “kapitalizm krize sürüklendi aman ne güzel oldu” şarkısını yeniden yeniden söylemek, bununla mutlu olmak değildir. Tersine krizin yükünü reddedecek bir mücadele çizgisinde ısrar etmek; bunun gereğini yapacak bir mücadele çizgisinde tüm emek güçlerin birleştirmektir. Bunun için de illa ki herkesin “tamam bu bir krizdir-değildir”, “Bu kriz bizi teğet bile geçmez-deler geçer” tartışmasını bitirmesi gerekmiyor. Tıpkı kapitalistlerin ve hükümetlerinin kriz lafı duyulur duyulmaz onu fırsat çevirmek için kendi önlemlerini almaya başlaması gibi emek cephesi de kendi önlemlerini hemen almazsa, bir kez daha, “kriz bize hiç uğramasa bile”, emekçiler ve işçi sınıfı, kriz olmuş gibi yükünü taşımaya mahkum olacaktır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00