‘Sınır tartışan’ın sınırlarını tartışırlar!
Fotoğraf: Envato
Bugün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye’ye gideceği belirtiliyor. Tabii dünden bugüne vazgeçilmediyse!
Çünkü daha üç-dört ay önce, “Dost ve kardeş ülke” olan, Esad’ın Suriyesi ile Şam’da ortak bakanlar toplantısı yapan Türkiye, son bir kaç aydır neredeyse Suriye ile savaşın eşiğine geldi. Son günlerde basın, Suriye’yi “alçak”, “kendi halkını katleden bir rejim”,” küstah bir yönetim” olmakla suçlamakta, Suriye ilgili haberleri bu saldırgan üslupla yayımlayarak aslında savaşı ilan etmiş de bulunuyor.
Başbakan Erdoğan’dan başlayarak yetkililer Suriye’ye karşı, değil bir dost komşu ülkeye herhangi bir ülkeye karşı kullanılması asla düşünülemeyecek bir üslup kullanıyorlar: Suriye hükümetini açıkça tehdit ediyorlar, sınırda “mülteci köyleri” kurup, Suriye’deki iç çatışmaya müdahale eden bir tutum alıyorlar; Obama ve Clinton’un söylediklerini Esad’a karşı bir tehdide dönüştürerek açıklamalar yapıyorlar. Yetinmiyorlar, “Suriye’deki sorunu Türkiye’nin iç sorunu olarak görüyoruz” diyor Başbakan.
Aslında, ilk bakışta masum bir ifade, hatta Suriye’de olanlara fazlaca üzülmeyi de içeriyor gibi görünen “Suriye’yi iç sorun görme”, gerçekte çok “tehlikeli” anlamlar içeriyor. Örneğin, her şeyden önce “Suriye’deki Nusayri iktidara karşı Sünnilerin koruyucusu” olarak davranmayı içeriyor bu yaklaşım. Ama aynı zamanda bu yaklaşım, “sınır tartışmasını”; “Nereden başlıyor Türkiye’nin sınırları, Suriye Türkiye’nin sınırları içinde midir ki Suriye Türkiye’nin bir iç sorundur?” gibi soruları da gündeme getiriyor.
“Yok, bu çağda bu kadar da ileri gidemezler” denebilir. Ama burada illa ki coğrafi olarak sınırları değiştirme olmasa da “siyasi etkinlik alanı” olarak sınırların ötelendiği apaçıktır. Ecevit’in Kıbrıs’ın işgalini savunmak için, “Türkiye’nin savunması Kıbrıs’ın güneyinden başlar” demesi gibi, Erdoğan da “Türkiye’nin güvenliğinin Suriye’yi kapsadığını” ima ederek aslında “etki alanını”, dolayısıyla güvenlik sınırını Suriye’nin güneyine itmiş olmaktadır! Ki; bu coğrafi sınırları değiştirmekten çok daha tehlikeli bir yaklaşımdır. Bugün Suriye için yarın Irak ve İran için aynı gerekçeyle sınırların tartışılması başlatılabilir. Bu, “Misak-ı Milli” doktrinini reddetmiş olan “yeni Osmanlıcı” dış politikayla da çelişmez; tersine o teorik bir takım laflar altında saklanan “komşularla sıfır sorunculuğun” tersine dönmüş bir tezahürüdür, sınır tartışmasın gündeme getirilmesi. Ama burada, “sınır tartışması açanların sınırlarını tartışırlar”sa kimse şaşırmamalıdır.
Kısacası Erdoğan’ın kendi ağzından ifade ettiği Türkiye’nin Suriye politikası, “Suriye ya bizim dediğimiz (Bu ABD’nin ve İngiltere’nin dediğidir) çizgiye gelir ya da onu biz hizaya getiririz” biçimindedir.
Hele bu açıklamaların ABD-İngiltere’nin Suriye rejiminden talepleriyle tam uyum içinde ve BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye yönelik tehditleriyle birleştiği dikkate alındığında, Türkiye’nin emperyalizmin sözcülüğünde ne kadar ileri gittiğini daha iyi görülmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin tutumunu daha da tehlikeli hale getirmektedir.
Türkiye’nin Başbakanı bu politikaları kendi ağzından; “Sabrımızın sınırına geldik” ve “Suriye bizim iç sorunumuzdur” biçiminde ifade etmiştir. Bu durumda egemen bir Suriye’den beklenen Davutoğlu’nun ziyaretini, “dostça bulmayarak” kabul etmemesidir. Ancak köşeye sıkıştırılmış Suriye’nin bu kadar iler gitmesi zordur. Fakat, Başbakanın açıklamaları üstüne Suriye Dışişleri Bakanlığı da; “Eğer Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye’ye sert bir mesaj iletecek olursa sivillere, ordu ve polis üyelerine karşı silahlı terörist grupların acımasız öldürmelerini ve cinayetlerini kınamayan Türkiye’nin tutumu konusunda daha sert bir yanıt alır.” diyerek tehditlere öyle kolay boyun eğmeyeceğini göstermiştir.
Evrensel’in okurları biliyorlar ki; Türkiye’nin Suriye ile bu ölçüde karşı karşıya gelmesi bölgede İran’la, Lübnan’la, Hizbullah’la, Filistin’le karşı karşıya gelmek, İsrail ve ABD ile aynı mevziye girmektir. Bu, bu kadar açıktır! Ancak AKP Hükümeti’nin onca İsrail ve batı düşmanı söylemine karşın böyle batılıların kucağına düşmesi emperyalizmle iş birliği içindeki politikacılar için elbette bir ibretlik durumdur.
Hele İsrail’de ucuzluk, kiraların düşürülmesi yanı sıra sosyal haklar talepleriyle hükümet karşıtı gösterilere yüz binlerin katıldığı bir zamanda, Türkiye’nin bu tutumu İsrail’e tam destektir!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00