Ben unuttum, siz unutmayın
Tüm kapitalist sistemi sarsan mali kriz giderek derinleşiyor.
Kuzey Afrika şeridindeki ve Ortadoğu’daki isyan dalgası Türkiye’nin kapılarına kadar dayanmış.
Türkiye’nin cezaevlerindeki gazeteci sayısı –tahliyelere rağmen– 70’i geçmiş…
Gazeteciler hakkında açılan dava ve soruşturma sayısı on binleri aşmış…
Basın ve ifade özgürlüğünü baskı altına almak için medya kuruluşları hakkındaki mali yaptırımlara, gazeteciler hakkında verilen hapis ve para cezalarına, “meslekten men” kararları da eklenmiş…
Başınızı iki elinizin arasına alıp çaresizliğiniz karşısında dayanma ve direnme gücünüzü yeniden diriltmeye çabalarken…
Özgürlükleri için mücadele verdiğimiz “özgürlükleri kısıtlanmış medya gücü” aracılığıyla beyinlerimiz yıkanıyor, hafızalarımız yeniden yazılıyor, yaşantımız yukarıdan aşağıya yeni baştan tasarlanıyor, bildiklerimiz unutturuluyor…
***
Sayın Başbakanın kükreyen sesini duyunca –”aptal kutularından” yayılan– her şeyi unuttum:
“Suriye bizim iç işimizdir.”
Komşulardaki –ya da Norveç’teki– dramı iç politikada istismar malzemesi olarak kullanmaktan hiç sakınmayan tavırlara tanık olunca, üzerlerine biber gazı ve tazyikli su sıkılan, coplanan, tekmelenen, öldürülen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını unuttum…
Hopa’da biber gazıyla ölümüne sebep olunan “ihtiyar delikanlının” (Metin Lokumcu) Suriye vatandaşı değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu unuttum…
Türkiye’nin dağlarındaki çatışmalarda ölen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını unuttum…
Kar kış demeden havuzlara dökülen TEKEL işçilerini unuttum…
Demokratik tepkilerini gösterdiği için “terörist” olmakla suçlanan Anadolu insanını unuttum…
Yumurta atmaktan yargılanan gençleri çoktan unuttum…
Haberlerinden dolayı cezaevlerinde tutulan meslektaşlarımı, onların sayesinde bir müddet daha demir parmaklıkların dışında “özgür” kalabildiğimi unuttum…
***
Kapitalist sistemin krizinin; İslami sermayeyle bütünleşerek kendine yeni bir rota belirlemek isteyen Türkiye’yi “teğet bile geçmeyeceğini” duyunca, dolarlarımı, hisse senetlerimi, gayrimenkullerimi koruyabilme içgüdüsüyle, tüm insani değerlerimi unuttum…Hele işverenlerimizin, “teğet bile geçmeyen” krizden sıyrılabilmek için işçi sınıfının “kıdem tazminatı” hakkını ortadan kaldırmaya yönelik önerilerini işitince –”aptal kutularından” yayılan– basın ve ifade özgürlüğünün ne kadar da “baskı altında” olduğunu unutuverdim…
Bu uğurda mücadele veren cezaevlerindeki meslektaşlarımın, dostlarımın, yoldaşlarımın yüzlerini unuttum!...
***
Ramazan ayıyla birlikte herkes Somali’de açlıktan ölen çocukları anımsayıverdi. Hükümet genelgesiyle tüm ülke yardım kampanyası toplamak için seferber oldu. Hatta bazıları rekor kırmak için kaç yüz bin kişilik iftar sofraları kurmaya soyundu.
Ben de bütün bir yıl aç gezen bu insanların, bir ay boyunca ibadet için bütün gün açlığa katlanıp akşam iftar sofrasına kurulmayı beklediklerine inandım; yıllardır sabah kahvaltısı, öğle yemeği, ikindi çayı, yatsıdan sonra meyve tabağı lüksleri olmadığını unuttum!...
Onlar, yoksulları, muhtaçları, kimsesizleri, yaşlıları iftar endeksli hatırladılar; ben, bu insanların – inançları uğruna– oruç bile tutamayacak kadar sağlıklarını yitirmiş olduklarını unuttum…
Kapitalist sisteme entegre olmuş bir toplum düzeninde, zengin iftar sofralarının, yoksullarla refahı paylaşmak için değil “zenginlerin gösterişi” için kurulduğunu unuttum…
Hükümeti eleştirdikleri için ve –galiba bu çelişkilerinden dolayı– sisteme karşı çıktıkları için cezaevlerinde tutulan meslektaşlarımı –mübarek ramazan ayı vesilesiyle– unutuverdim nedense…
***
Ben unuttum ama siz hatırlarsınız, eminim…
Toplumun hafızası olarak hatırlarsınız ve hatırlatırsınız…
Halkın gerçekleri öğrenme hakkına saygı duyarak…
Her haberde ve hür yorumda, her makalede ve haber bülteninde, her köşe yazısında, her fotoğrafta ve görüntüde, spor sayfalarında ve magazin programlarında…
Yıllar sonra mezar başlarında anımsayarak değil; işinizi yaparken, iş başındayken, yarışma programlarında toplumu eğlendirirken…
“Size gerçekleri unutturabiliyorsak eğer, bu, bedel ödemeyi göze alamadığımızdandır…
Ama bizim adımıza bedel ödeyen yüzlerce gazeteci, on binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var…”
Ben unuttum, siz unutmayın!
EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp
Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

Türk Telekom işçisi yoksulluğa mahkum değil

TOKİ’nin kentsel dönüşüm projesine mahalleli tepkili

Yunanistan'da genel grev hükümeti sarstı

Evrensel'i Takip Et