Sorunu çözecek anahtar hükümette!
KCK’nın 13 Ağustos’ta ilan edilen “tek taraflı ateşkes”in 1 Mart 2011 itibariyle sona erdiği belirtiliyor.
Sermaye basın cenahından ve AKP yandaşı basından bu konuda ilk tepki; “Mart’la birilikte zaten böyle yapacaklardı” biçiminde. Yani onlara göre PKK, “kış koşulları nedeniyle eylemlerine son vermişti. Şimdi baharla birlikte eylemlere başlayacak!”
Bu, elbette sadece askeri bakış açısından bir PKK çizgisi değerlendirmesi değil. Bu, aynı zamanda askerin ve emniyet güçlerinin, bölgede bir “bahar harekâtı başlatması” anlamına gelmektedir. Çünkü bugüne kadar her “bahar” başında; bölgeyi ziyaret eden yüksek rütbeli komutanlar; “Teröristlerin baharla birlikte harekete geçeceği istihbaratları”ndan söz edip, yapılacak askeri operasyonlar için bahaneler üretirlerdi. Bu yıl böyle açıklamalar en azından henüz yapılmadı; ama asker ve emniyet güçlerinin bölgede operasyonları yoğunlaştırmayacağı anlamına gelmiyor. Tersine, ateşkese rağmen operasyonlara hiç ara vermeyen güvenlik güçlerinin, baharla birlikte operasyonları yoğunlaştıracağından kuşku duymak için bir neden yok. Ancak sorunun daha da önemli yanı, hükümetin, “tek taraflı ateşkes”e gerekli ilgiyi göstermemesi ve “ateşkesi” kendi parti çıkarlarına feda etmesidir.
Nitekim Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, “Ne yani bizimle pazarlık mı edecekler?” içerikli yanıtıyla “ateşkesin sona ermesi”nden nasıl sonuç çıkardığını göstermiştir. Sanki bugüne kadar hiç pazarlık yapmamışlar gibi!
Oysa daha ateşkes ilan edilirken de yapılan açıklama ve tartışmalardan da bilindiği gibi, PKK tarafı, sürecin barışa katkı yapması, Kürt sorunu çözümü doğrultusunda adımlar atılmasını kolaylaştırmak için “tek taraflı da olsa” ateşkes ilanının önemine dikkat çekilmişti.
Sorunu çözmeye niyetli bir hükümet, elbette bu sürecin değerini bilir, çatışmasızlığı sürdürürken, Kürtler ve Türkler arasında sürekli bir barışın sağlanması, Kürt-Türk kardeşliğinin gelişmesi için gerekli adımları atardı. Ancak AKP, süreci bölgede zaten var olan gerilimlerin artırılmasını kışkırtacak biçimde bir yandan operasyonlar öte yandan yerli yersiz tutuklamalarla süreci germeye yönelmiştir. Ve daha da önemlisi AKP Hükümeti, bölgedeki etkinliğini artırmak için BDP’nin itibarını kırmak, en azından Kürt halk yığınlarıyla BDP’nin ilişkisini bozmak için girişimlerini artırmıştır; bugün de bu tutumunda ısrar ediyor görünmektedir.
Oysa bugün Türkiye’de, en milliyetçi çevreler bile Türkler ve Kürtler arasında gerilimin artmasını, PKK ile TSK arasında silahlı çatışmaların yeniden başlamasını istememektedir. Tersine az çok aklı başında, bu çatışmalardan rant sağlamayacak herkes, barış ve Türk-Kürt kardeşliğinden yana olduğunu söylemektedir. Ancak barışın, kardeşliğin “ateşkeslerle sınırlı kalmaması” için, Kürtlerin haklarının tanınması, onların taleplerinin de hükümet ve meclis tarafından ciddiye alınıp; bu taleplerin nasıl karşılanacağına dair; açık, Türk ve Kürt halkının önünde sürdürülen bir diyalogun başlatılması da zorunludur.
Burada belirleyici olan AKP Hükümeti’nin tutumudur. Çünkü sorunun çözülmesi için, milliyetçi parti ve odaklardan CHP’ye, çeşitli halk kesimlerinden Genelkurmay’a kadar geniş bir toplumsal çevre içinde, çözüm için olumlu bir hava oluşmuş olmasına karşın AKP Hükümeti; sorunun çözümünü “PKK ve BDP’nin tasfiyesi”ne, en azından “etkisizleştirilmelerine” endekslediği için çözümsüzlük kronikleşmektedir.
Ne yazık ki, 3 Ağustos 2010’dan bugüne AKP Hükümeti, “çatışmasızlık” sürecini sadece istismar etmek için değerlendirmiştir! Bu da şimdi yeniden çatışmaları gündeme getirmiştir.
Ama hâlâ sürecin barış yönünde, Kürt sorununun çözümü yönünde ilerlemesi için imkan vardır ve bunların değerlendirilmesi gerekir. Türkiye’nin demokrasi güçleri, basını; sorunun çözümünü isteyenler ise; asıl olarak bu taleplerini hükümetin üstünde baskı yaracak biçimde ifade etmelidir. Yoksa PKK’yi suçlayarak, BDP’ye verip veriştirerek bir yere varılamayacağı gibi, sorunun asıl muhatabı olan hükümetin manevraları, işi yokuşa sürme girişimleri için boş alan yaratılır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası
AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!
317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri
204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'
0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

Özel yetkilendirilmiş TBMM komisyonu gündemde

'Ömrümüzü verdik, emekli bile olamadık'

Ukraynalı Gazeteci Guz: Ukrayna, ABD desteğini korumak için çıtasını düşürecek

Evrensel'i Takip Et