12 Ağustos 2011

Türkiye’nin aynı zamanda komşusu olan Arap dünyası ile ilişkilerini tarif için kullanılan meşhur bir tanımlama vardı. ‘Ne Arab’ın yüzü, ne Şam’ın şekeri’ sözü, adeta bir dış politika ilkesi gibi dile getiriliyordu.
Arapların bizi arkadan vurduğuna dair iddialarla süslenen analizler, biz bize yeteriz anlayışını ve sınırlarımızın içine kapanma yaklaşımını beslemek için kullanılırdı.
Bir süredir dile getirilen aktif dış politika söylemi ise başka bir çelişkiyi bünyesinde barındırıyor. Bir yandan Arab’ın şekerine göz dikip ama diğer yandan bunun faturasını ödememe eğilimi kolaycı beklentileri beraberinde getiriyor.
İçe kapalı dış politikanın nasıl bir bedeli varsa, aktif dış politikanın da kimi bedelleri olacaktır. Bunları yok sayarak toz pembe tablolar çizmek kısa süre içerisinde hayal kırıklıklarını beraberinde getirir.
Arap dünyasında gerçekleşmesi istenen değişim zor bir süreci kaçınılmaz kılmaktadır. Sadece eski yönetimlerin direncinden ibaret olmayan ve azınlık bile olsa bir toplum kesiminin kaygılarından beslenen mevcut yapıyı koruma eğilimi tehlikeli süreçleri de beraberinde getirmektedir.
Suriye  değerlendirmelerinde göz ardı edilen bu gerçek, son günlerde yaşadığımız çıkmazın temel nedenini oluşturuyor. Sanki Suriye yönetimini destekleyen hiçbir toplum kesimi yokmuş ve tüm Suriye halkı Sünni Araplardan oluşuyormuş hatta ahalinin büyük çoğunluğu İhvan üyesiymiş gibi politikalar geliştirmeye kalkmak duvara çarpmayı da beraberinde getirdi.
Suriye’de yaşanması gereken değişimi abartılı ve keskin hamlelere bağlamaya kalkmak kimi kırılmaları da kaçınılmaz kılmaktadır.
Bu kırılmalar sadece Suriye’nin  geleceğini değil bütün bölgenin geleceğinde başka kırılmaları tetikleyecek niteliktedir. İran, Türkiye, Lübnan, Filistin bu noktada adı ilk anılacak coğrafyalardır. Dolayısı ile bu süreci yönetme heves ve eğilimi ağır çatışmaları, yoğun gerilimleri beraberinde getirecektir.
Suriye ile yaşadığımız balayı havasının ardından şimdi neredeyse savaşın eşiğine gelmiş olmamızı daha dikkatli ve gerçekçi ele almak zorundayız.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzsüzlük seferberliği

Yüzsüzlük seferberliği

“Vergide adalet” sözünü ağzından düşürmeyen Maliye Bakanı Şimşek’in başlattığı seferberlikten yine sermayeye kıyak çıktı. Bütçede sermayeden alınacak 2.2 trilyon TL vergi gelirinden vazgeçen iktidar, trilyonlarca liralık gelir elde eden 100 şirketin, 62.5 milyar liralık vergisini erteledi. Yüksek enflasyon nedeniyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan patronların ödeyeceği vergi kuşa dönecek.

Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.

Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.

Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et