Sonuçları değil nedenleri tartışmalıyız
Fotoğraf: Envato
Kuzey Londra’da başlayan göçmen gençlerin isyanı, İngiltere’nin öteki büyük kentlerine de yayıldı. İngiliz polisinin, gelişmelerin boyutunu fark edip olanlara, “herkes kendi başının çaresine baksın” der görünerek, göçmenleri birbirine karşı savaştırmayı tercih eden taktiği, polisin olaylara müdahale etmekte başarısız kalması olarak yorumlandı. Ama gerçek pek öyle değildi. Çünkü polisin yapmak istediği tam da buydu. Ve polisin “başarısızlığına” çareyi “Türk basını” buldu. Londra’nın yoksul mahallelerindeki “Kahraman Türk Bakkal”ın yağmacılara karşı savaşını sayfalarına (ekranlarına) taşıdı. Ya da bir siyahı kadının yağmacılara sövüp sayması ekrana getirilerek, isyancıların nasıl vahşi yaratıklar olduğu gösterilmeye çalışıldı. İsyancılara, yağmacılara nasıl karşı konulacağı gösterildi! Öyle ki, propagandanın etkisini gören Türkiye’nin Londra Büyükelçisi bile “Kahraman Bakkalı” ziyaret etti.
Aslında eski İngiliz (ya da öteki Avrupa ülkelerinin) sömürgelerinden açlık, işsizlik ve yoksulluğun pençesinden kaçarak kapitalist metropollere gelen, yeni ve parıltılı bir dünya, güvenli bir gelecek kurmak isteyen siyahlar, göçmenler; şimdi yeni suçlular olarak hedefteler. Yağmacılar, hırsızlar, ayak takımı, işsiz güçsüz serseriler, kundakçılar, vandallar,... (Elizabeth I döneminde olsa hepsini asardı İngiliz adaleti. Şimdi pek çok İngiliz centilmeni bu çağı özlemle anmıştır.) ... olarak suçlanan ayaklanmacıların Londra’nın, Manchester’in varoşlarına adeta üst üste istiflenip depolanmış olmalarına meşruiyet kazandırılmak isteniyor.
Yine son haftaların önemli bir gündemi Somali’deki açlıktan ölümler!
Türkiye, on binlerce çocuğun açlıktan ölmesi ve milyonlarcasının hastalık ve açlıktan ölüm riskiyle karşı karşıya olmasını “Ramazan” vesilesiyle öğrendi. Ve hükümet, kimi çevreleri de kullanarak bir yardım kampanyası başlattı. Başbakan ve Dışişleri Bakanı da eşleriyle birlikte Somali’ye giderek, açlığa dikkat çekeceklerini açıkladılar. Hatta Başbakan, böyle durumlarda adeti oluğu üzere, batılı ülkeleri suçladı ve “Ne kadar doğru konuştu. Ne kadar içten konuşuyor” övgüleri aldı. Elbette, Başbakanın söyledikleri yanlış değildi. Ama Türkiye, Başbakanın sahip çıktığı Osmanlı’dan beri, (bugün de kendisi) Somali’yi ve Afrika’yı bir tabuta döndüren sömürgeciliğin ve emperyalist yayılmacılığın payandası değil mi? Böyle bir mevziden konuşunca doğru söylemiş olmanın da bir anlamı olmuyor elbette. Hatta gerçeklerin üstünün örtülmesine yarıyor sadece.
21. yüzyılda dünyada insanlar hâlâ açlıktan on binlik, yüz binlik kitleler halinde ölüyor. Milyonlarca Somalili de açlıktan ölüm tehdidi altında! Ve Afrika’da açlıktan ölümleri önlemek için BM’nin istediği para 1.3 milyar dolar. Orta boy bir savaş gemisi fiyatı olan bu parayı BM toplayamamaktadır. “Çünkü ABD’de hükümet, borçlanma sınırını zorlamış”, “Çünkü AB’de devletler sıkışık”mış!
Peki, İngiltere’de ayaklananların, hırsızlık, yağmacılık, vandalizm yaptıkları, işsiz güçsüz, ayak takımı oldukları yalan mı?
Elbette ayaklananlar için hiç kimse, “Bunlar İngiliz centilmenleridir, bunlar öyle ‘kötü şey’ yapmaz” demiyor. Ya da kimse Somali’de açlıktan ölümlerin nedeni bu bölgedeki karışıklık, darbeler, cuntalar, terörist grupların yarattığı kaosun rolü yoktur da demiyor. Tersine bunlar, vardır ve gerçektir. Ancak gerçeğin sadece bir bölümüdür ve görünen yanıdır. Kısacası basının, politikacılara ve sermaye ideologlarının yığınların önüne koyduğu ve tartıştırdığı sonuçlardır. Londra’daki vandalizmi öne çıkararak, buna yol açanın emperyalist yağma ve egemenliklerini sürdürmek için geliştirdikleri politikalar olduğunu gizlemektedirler.
Yani, burada ne İngiltere’deki ayaklanan gençler ne de Somali’deki kargaşanın aktörü görüne darbeciler ve İslamcı terörist örgütler olayların asli faalleridir. Tersine bunlar, fail olmaktan çok emperyalist yağmacılığın ve hegemonya mücadelelerinin kurbanlardır!
Bu yüzden de emperyalizm ve kapitalizme karşı mücadeleye bağlanmayan her başkaldırı, eninde sonunda denetim altına alınır ve sistemin sahiplerinin daha da güçlenmiş olarak yollarına devam etmelerine yol açar. Açıyor da!
Sonucu tartışmak yerine nedenleri ve bu nedenler üstünden mücadelenin nasıl olacağını tartışmalıyız, kapitalizmin nasıl bir insanlık kurmak istediğini görmeliyiz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00