Bugünden yarına bir askeri müdahale yok!
Fotoğraf: Envato
AKP propagandası ve yandaş basına bakarsanız, AKP Hükümeti Suriye konusunda Batı emperyalizminin isteklerini yerine getirmiyor, “kendi politikasını” hayata geçiriyor. Dahası bu iddia sahiplerine göre batılılar, Suriye’ye bir an önce bir müdahale için çaba harcarken Türkiye bu müdahaleyi önlemeye çalışıyor!
Peki, bu iddia, daha doğrusu “bu savunma” gerçek midir?
Bu soruya hemen baştan “evet” ya da “hayır” demek doyurucu bir yanıt olmaz. Çünkü hem bölgedeki ilişkilerin giriftliği, hem gelişmelerin henüz yeterince olgunlaşmaması hem de emperyalist güçlerin aralarında bir birliğin sağlanmamış olması Suriye’ye bir askeri müdahaleye izin verir durumda değildir. Bırakalım bir askeri müdahaleyi, ambargo, BM müdahalesi gibi müdahalelerde bile batılıların ortak bir tutum geliştirmeleri bugün için zor görünmektedir. Bu yüzden de “Batılılar müdahale edecek ama Türkiye izin vermiyor” ya da “Batılılar Türkiye’yi Suriye müdahaleye zorluyor ama Türkiye direniyor. Böyle bir müdahale olmaması için girişimler yapıyor” demek spekülatif varsayımlar üstünden AKP Hükümetine kolay zafer kazandırma tutumudur. “Muhalefet” adına hükümeti “Suriye’ye askeri müdahale için hazırlık yapmak ya da batılıların bir askeri müdahalesinin goygoyculuğunu yapmak”la suçlamak da bu AKP propagandasına “inandırıcılık” kazandırmaktadır.
Evet, Türkiye'nin bugün Suriye’de yaptığı gibi, Irak’ta Saddam’a karşı da batılıların ağzından konuşmuş, “Eğer dediklerini yapmazsan Irak işgal olur; seni de cezalandırırlar!” yollu “dost uyarıları” yapması Irak’ın işgalini önlememiş sadece kolaylaştırmıştır. Çünkü Türkiye üstünden dayatılan bu koşulları Saddam yerine getirmeyince, Türkiye de işgali meşru gören bir ülke konumuna sürüklenmiştir. Nitekim işgal, BM kararı olmadan yapılan, uluslararası hukuku çiğneyen bir eylem olmasına karşın Türkiye işgali gayri meşru gören bir politika benimseyememiştir.
Ancak Suriye’ye müdahale için alınacak bir karar o kadar kolay olmayacaktır. Çünkü, böyle bir karar alacakların önünde şu zorluklar vardır:
1-) Irak ve Afganistan işgallerinin deneyleri, hatta Libya’ya müdahalenin bugün geldiği yer vardır.
2-) Suriye’ye müdahalenin İran’a Irak’a, Lübnan’a Filistin’e, tüm Ortadoğu’ya bir müdahale olacağı gerçeği vardır. Ve böyle bir müdahale gazete köşelerinden yazılıp çizildiği gibi kolayca göze alınabilecek bir şey değildir.
3-) Türkiye’nin Suriye’ye bir askeri müdahalesini, tarihsel, kültürel ve bölgedeki Türkiye’nin konumu nedeniyle ne Arap ülkeleri, ne İran, ne Rusya ve Çin ne de batılı emperyalistler ister!
Peki, bu saptamalardan Suriye’ye emperyalist güçlerin bir müdahale yapamayacağı mı çıkar?
Elbette hayır!
Ekonomik, diplomatik bir kuşatama yapılarak, iç karışıklığı artırarak, giderek Suriye iyice köşeye sıkıştıracak önlemler alınabilir. Bu önlemlerin Suriye’yi ve müttefiklerini baskılaması ve Suriye’de batılıların istediği profilde bir hükümetin (Esad’lı ya da Esad’sız) kurulmasını sağlaması mümkündür.
Bundan da; bugünkü Suriye üstünde baskıların yoğunlaştırılacağı, içerdeki karışıklıkların büyümesi ve Suriye rejiminin tecridi için çabaların artırılacağı anlamı çıkar.
Bu amaçlar bakımından Türkiye ile ABD arasında bir fark yoktur. Ya da fark gibi görünen Davutoğlu’nun son Suriye gezisinde ifade edilmiştir. “ABD’nin Suriye’ye karşı derhal sert önemler alınması isteğine karşın Türkiye’nin Davutoğlu’nun ziyaretinin sonuçlarını bekleyip bu sert önemlere sonra başvurulması” istediği biçimindedir. Ki, bu da aradaki farkın sadece 10-15 günlük bir “bekleyip-görme” süresi olduğunu göstermektedir.
Bugünkü girişimler, tehditler, iç karışıklıkları artırıcı müdahaleler ya da ekonomik ve diplomatik önemler başvurma elbette bir yandan Suriye’yi sıkıştıracaktır. Ama öte yandan bu önlemler, bölgede birikmekte olan “büyük patlayıcı stokları”na yenilerini eklemek de olacaktır. Bunun, bölge ülkeleri arasında saflaşmaların derinleşmesi askeri önlemlere başvurma hazırlıklarıyla ilerlemesi biçiminde bir anlamı da olacaktır.
Bu gelişmelerin bölgedeki yansımaları ve giderek Türkiye’nin nasıl bir batağa çekildiğine de yarın değineceğiz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00