Saflaşmalar ‘şişedeki cin’i çıkaracak!
Fotoğraf: Envato
Dün bu köşede, Suriye’ye bugünden yarına bir “askeri müdahalenin” söz konusu olmadığına, müdahalenin ekonomik, diplomatik (askeri kimi tehditler de eklenerek) Suriye‘nin çok yönlü kuşatılması ve baskılanması biçiminde olacağına değindik.
Aynı çerçevede, yarın bir askeri müdahale olacakmış gibi bir yaklaşımın AKP Hükümeti’nin “Bakın batılılar askeri olarak müdahale etmek istiyor, bizi askeri müdahaleye zorluyor da biz buna izin vermiyoruz” yalanına inandırıcılık sağlayacağına işaret etmiştik. Bugün ise bölgede ve Türkiye’de bu politikanın yansımalarına yapılmak istenenlere dikkat çekeceğiz.
Şöyle ki; Her şeyden önce Suriye üstünde baskı oluşturmak için bölgeye müdahale eden emperyalistlerin yaptığı girişimler, bölge ülkeleri arasında yeni saflaşmaları gündeme getirmiştir.
Nitekim, İsrail gazetesi Haaretz; “Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin daha şimdiden Suriye’deki çalkantıların tarafı olarak olaylara dahil olduğunu” öne sürerken, Suriye’deki ayaklanmanın kısa zamanda Suriye’den taşarak bütün bölgeyi kapsayacağını da iddia etmektedir. Haaretz; daha da ileri giderek, bu gelişmelerin bölgeyi saran bir savaşa yol açacağını da ekleyerek kendi duasını dile getirmektedir. Ama bölgedeki gelişmelere bakıldığında “savaş hemen şimdi” olmasa da, bir savaş öncesinin saflaşmalarının olduğu da bir gerçektir.
Sadece 10 gün içindeki gelişmeler bile, bu saflaşmaların gidişatının ciddiyetini anlatmaya yeterlidir. Son 10 gün içinde Türkiye Başbakanının “Artık tahammül sınırımıza dayandık” diyerek Şam’a Davutoğlu’nun gönderilmesi, batılıların “sert önlemler almak” için yaptığı açıklamaları bir yana bıraksak bile; şöyle önemli bölgesel gelişmeler de oldu.
1-) Suudi Arabistan, Suriye’deki büyükelçisini geri çekti.
2-) Suriye, körfez emirliklerindeki elçiliklerini çekti.
3-) Irak Başbakanı Suriye’ye yapılan baskılara karşı çıktıklarını açıklayarak, ilk kez açıkça; Irak’ın, İran ve Suriye’nin safında yer alacağını ilan etti. “Elçisini çekti”, “tavır açıkladı” denilen ülkelerin haritadaki yerine, nüfus bileşenlerine ve rejimlerinin niteliğine baktığımızda saflaşmaların iki mihrak etrafında olduğunu görüyoruz.
Bu mihraklardan birincisi; Türkiye, Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinin oluşturduğu Sünni İslam ülkeleridir. İkinci mihrak ise İran, Irak, Suriye (hemen arkasında Lübnan ve Filistin’in de yer aldığı) mihraktır. Ki; İran-Irak’tan başlayıp, Körfez emirliklerini de kapsayarak Suudi Arabistan’a kadar uzanan, Arap-İslam dünyasındaki isyanlarla hareketlenen (Ortadoğu’nun en büyük petrol alanları bu bölgedir) Şii ve Şiilikle uzlaşan öteki mezhepler, halklar (Şii Hilali) da Suriye-İran-Irak cephesini bileşeni olarak sahnenin hemen arkasında yer almaktadır.
Ve bu saflaşma; 1979 İran Devrimi ile “güncellenen” bin 500 yıllık kadim Şia-Sünni İslam çatışmasının Ortaçağ’da kalkmış sanılan en eski çelişmelerini de harekete geçmesi anlamına gelmektedir. Ve burada Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale, bu müdahalenin bölgedeki uzantılarının girişimleri “şişedeki cini” çıkartacak tüm unsurları hızla bir araya getirmektedir.
Suriye sorunu; Ürdün, Lübnan, Filistin’i de kapsayan bir sorun olarak Arap-İsrail çatışmasının da etkin bir mihrakı olarak, bir adım sonra bu ülkeleri de sorunun merkezine çekecektir. Bu da bölgede zaten biriken büyük “patlayıcı stokuna” yeni ve çok güçlü, üstelik hızla patlama özelliği de taşıyan stokların eklenmesi anlamına gelecektir. Ortadoğu’daki bu gelişmeler, dünya kapitalist krizini yeniden bir “dip dalgası”yla sarsılabileceği, sarsılmasa bile kapitalizmin krizinin derinleşmeye devam edeceğine dair kuvvetli emarelerle birlikte değerlendirildiğinde durum daha da vahimleşmektedir.
Çünkü ABD müttefikleri ile öteki emperyalist güçler arasındaki mücadelenin böyle bir çatışma merkezi üstünden kozlarını bölüşmek isteyeceklerinden şüphe duyulmaz. Dolayısıyla bir dünya savaşı çıkmasa bile çıkmış gibi bir hesaplaşmanın “Suriye sorunu” üstünden çıkabileceğini söylemek için artık erken değildir. Türkiye’nin bu gelişmeler içindeki rolü, kendine çıkardığı “görev” ve “fırsat”ları yarın değerlendireceğiz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00