Can Yücel
Fotoğraf: Envato
John Berger o doyumsuz denemelerinden birinde şiirden söz açar. İnsanlık ayıplarına tanıklık eden şiir dilinden. ‘Şiirin Saati’ (çeviren Gönül Çapan) başlıklı metninde Gestapo’nun tutsak kamplarına değinirken şunları söyler: “Olayları sözcüklerle anlatmak o sözcüklerin duyulacağı ve anlattıkları olayların yargılanacağı umudunu da birlikte getirir. Tanrı tarafından ya da tarih tarafından yargılanacağı umudunu. Her iki durumda da yargı uzak gibi görünür. Oysa hemen yanıbaşında olan ve bazen yanlışlıkla yalnızca bir araç sanılan dil, kendisine şiirin seslenmesiyle, inatçı ve gizemli bir biçimde yargısını verir. Bu yargı herhangi bir ahlak yasasından açıkça farklıdır, ama duydukları karşısında iyilik ve kötülük arasında önemli bir gösterge olur. Öyle ki şiir yoluyla dilin yalnızca bu ayrımı yapmak ve korumak için yaratıldığını görürüz! İşte bu yüzden, günümüzde zenginlerin haksız yere elde ettiklerini korumak için yaptıkları korkunç canavarlıklara karşı dünyada en kesin biçimde karşı duran güç şiirdir. İşte bu yüzden fırınların saati aynı zamanda şiirin de saatidir.”
12. ölüm yılında andığımız Can Yücel de işte bu tanıklığa soyunan şairlerimizden biriydi. 12 Mart’ların, 12 Eylül’lerin baskıcı bir o kadar da acılı dönemlerini yaşadı. 12 Mart’ta pek çok bilim insanı, yazar, çizer gibi onun da yolu cezaevlerinden geçti. Yüreği yurt sevgisi ile dolu gençlerin uğradığı ölümlere, zulümlere “Bir Siyasinin Şiirler” kitabıyla kayıt düştü. Sonraları 1 Mayıs’ları, grevleri, işçi yürüyüşlerini de şiir diliyle kayda almayı sürdürecekti. İşçiden, emekten, sol siyasetten yana duruşunu, sosyalist kimliğini ölene dek terk etmedi. Can Yücel için şiir bir yan uğraş değil yaşam biçimiydi. Enver Ercan’la yaptığı bir söyleşide usta ozan şiir üzerine görüşlerini açıklarken şöyle demişti: “…Şiir bir umutsuzluktur. Elbette bir umutsuzluktur. Niçin mi? Umutsuz olmayan adamlar şiir yazamaz. Umutsuz olmayan adamlar resim yapamaz, mimar olamaz. Yaratıcı olamaz. Bu dediğim elbet yaşadığımız bu dünya için bir söz. Çünkü kağıt bir umutsuzluktur. Demirler bile bir umutsuzluktur. Onların içinden bir umudu bulmaktır şiir. Onu bulmak için yazıyorum bende.” İyi ki umudu aramayı sürdürdü ve ardıllarına aşıladı Can Yücel. Ondandır genç kuşakların, şairin dizelerini yineleyip durmaları, müziklerine yansıtmaları. Ondandır gönüllerinde yarattıkları “Can Baba” sevgisi.
Can Yücel şiirleriyle olduğu kadar engin kültürü ile de yazınımıza önemli katkılarda bulundu. Dünya şiirinden yaptığı özgün çevirileriyle sevildi sanat çevrelerinde. Shakespare’den çevirdiği “Bahar Noktası” tiyatro sahnelerinde uzun yıllar büyük beğeni ile sahnelendiyse bunda Can Yücelin payı yadsınamaz. Genç kuşaklar ABD’de yaşanan hukuk skandalı ‘Sacco ile Vanzetti’nin idamla sonuçlanan öyküsünü de onun akıcı şiir çevirisi ile öğrendiler. Usta bir şair, bu topraklarda sayıları giderek azalan renkli bir kültür insanıydı Can Yücel. Anısı önünde saygıyla eğilirken sevdiğim şiirlerinden birini paylaşmak isterim:
“Günlerdir kör köstebek nefsimle öyle hırlı
Ve öylesine harlı ki esrik nefesim
Bir kibrit tutsam parlayacak.
Bir sarnıç gemisi diyecekler ateş almış
Boğazın iki yakasından
Oysa bir gaz tenekesi ile bir şişe mavi
Gelişi güzel mi güzel bir ocak
Suların ortasında öfkemle benim
Yanacak bahar erişinceye değin
Soğuktan morarmış kanatlarını ısıtsın diye martılar
Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin”
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10
- İçe bakış 25 Eylül 2024 01:47
- Çivisi çıkmış toplumda çocuk olmak 18 Eylül 2024 04:28
- Çıkmaz sokak 11 Eylül 2024 04:44
- Çocuğun gördüğü düştür barış 04 Eylül 2024 04:10
- Orman Siyaseti 21 Ağustos 2024 04:24
- Akıncı ruhlar 14 Ağustos 2024 04:53