Türkiye kıyametin merkezine itiliyor
Fotoğraf: Envato
Dün bıraktığımız yerden devam edecek olursak; Türkiye’nin, Suriye’ye yönelik politikasının bugün geldiği yeri açıklayacak üç önemli dayanağından söz edebiliriz.
1-) ABD’nin büyük Sünni-Şii çatışması planı: Türkiye kendi bölge politikasını ABD’nin bölgeyi yeniden biçimlendirme stratejisine uyumlulaştırarak, ABD’nin stratejisiyle uyum içine girmeyen ülkelerle çatışacak bir mevziye girmiştir. PKK’ye karşı mücadelede İran’la yakın işbirliği yapmasına karşın Türkiye, 2007’deki Bush-Erdoğan görüşmesinden beri, ABD ile girdiği stratejik işbirliği içinde, giderek İran’la karşı karşıya gelmiş, “bölgesel liderlik” konusunda tek rakibi olan İran’la adım adım, çatışacağı bir sürece doğru ilerlemektedir. ABD’nin “Ilımlı İslam” tezinin de bir seçeneği olan İslam dünyasında bir Şii-Sünni çatışması ve Sünni İslamın ABD’nin yedeğine alınması planı, bugün hızla Erdoğan’ın ve yeni Osmanlıcılığın da planı haline gelmektedir. Suriye’ye müdahale, bir yanıyla ve bir adım sonrasında (daha önemli yanıyla) büyük bir Sünni-Şii çatışması planıdır. Bu çatışmada Sünni tarafın lideri Türkiye, komutanı da Erdoğan olacaktır. Bu konuda ABD ve AKP zımnen de olsa anlaşmış gözükmektedir. Bölgedeki güç durumu ve ideolojik mevzilenmenin gereği de budur zaten!
2-) Suriye’ye müdahalede Türkiye basit bir taşeron değildir: İslam-Arap dünyasındaki isyanların denetime alınması girişimleri kapsamında Suriye’de Esad rejimine karşı gelişen muhalefeti kışkırtan ABD, Suriye’ye müdahalesini bu vesileyle öne çıkararak Türkiye’nin Libya’da olduğundan da farklı olarak, Suriye’de batı emperyalizminin ileri karakolu olmasını istemiştir. AKP Hükümeti, Suriye ve İran’ı bölgede Yeni Osmanlıcılığın engeli olarak da gördüğü için bu role çok hevesli biçimde soyunmuştur. Yani Türkiye basit bir taşeron ya da ABD’nin kullandığı bir piyon değildir. AKP Hükümeti’nin bölgeye yönelik kendi planları olmasıyla da ABD ile birlikte hareket etmektedir. “Biz Esad’a kendi mesajımızı götürdük” derken de bu açıdan “haklı”dırlar! (böyle haklı olacaklarına keşke haksız olsalardı!) Ama ABD’nin de mesajı aynı mesaj olduğu için, “Davutoğlu ABD’nin mesajını götürdü” diyenler haksız değildir; hatta daha haklıdırlar. Aradaki fark, “10-15 gün bekleyip Esad’ın Türkiye’nin mesajına ne yanıt vereceğini görmek”ten ibarettir.
3-) Hükümet, Kürt güçlerine karşı mücadelede Suriye’yi dayanak olarak kullanıyor: Kürt sorununun çözümünde tam bir çözümsüzlük batağına saplanan AKP Hükümeti, bölgenin başka nedenlerle karışması durumunda, bölgede “fiili bir savaş hali durumu” yaratmayı hesap etmektedir. Böylece operasyonlara devam etmesi ve Kürt siyasetçilerini, yerel yöneticilerini tutuklama ve Kürt halk yığınlarını sindirme kampanyasını perdeleyebileceğini hesap etmektedir. Çünkü Türkiye, Suriye bahanesiyle, giderek Türkiye-İran ve Türkiye-Irak sınırını da aynı gerekçeyle operasyon bölgesine dönüştürerek, Kürtlere karşı mücadeleyi İran, Irak ve Suriye’ye karşı bir ulusal mücadelenin parçası olarak sürdürmeyi planlamaktadır. Ve AKP Hükümeti, 1 Mart Kararnamesi nedeniyle yapamadıklarını şimdi yeniden denemeye yönelmiş bulunmaktadırlar.
Böylece de Suriye sorunu bir İran sorunu ama daha yakın bir gelecek açısından da bir “iç sorun”a dönüşmektedir. Bu nedenle de Başbakan Erdoğan “Suriye bizim iç sorumuzdur” derken, kendi planı açısından haklıdır. Ancak bu “tersten bir haklılık”tır. Çünkü Erdoğan “Suriye sorunu iç sorunumuzdur” demesini Suriye ile Türkiye’nin uzun sınır olmasına ve Suriyelilerin Türkiye’de akrabaları bulunmasına (Oysa Türkiye’de muhaliflerin olduğundan fazla Esad yanlısı Suriyelilerin akrabaları vardır. Ama bunu AKP Hükümeti umursamamaktadır) bağlamıştır. Gerçekte ise Erdoğan ve hükümeti, Suriye sorununu, Kürt sorununa bağlayarak ve Kürtler üstündeki baskıyı artırmanın bir vesilesi olarak kullanmayı planladığı için, Suriye sorununu “bir iç sorun” olarak ele almaktadır.
Toplam açısından bakıldığında, bölgede Suriye’ye müdahale tartışması ve bu vesileyle oluşturulan baskı ortamında bir yandan Türkiye-İsrail-ABD bloku oluşmakta (fiilen de oluşmuştur), öte yandan Türkiye, Kürt sorunu başta olmak üzere içerdeki başlıca sorunları, milliyetçiliği yükselterek, sınırlarının tehdit altında olduğu propagandası yaparak, her tür muhalefeti bastırıp sindirmeyi amaçlamaktadır.
Kriz ve emperyalistler arası çatışmaların derinleşmesi de bu gelişmelere eklendiğinde, “AKP Hükümeti’nin dış politikası, ABD safında yer alacak ülkelerin amaçlarıyla birleşmiştir” demek abartılı bir saptama olmaz.
Karşı tarafta ise, Suriye, İran, Şii İslam, Kürtler ve nihayet ABD’ye karşı duracak herkes vardır.
İçeride Kürt sorunu ve Şii-Sünni çatışmasının kışkırtacağı Alevi sorunu, dışarıda Suriye’ye müdahaleyle alevlenecek ABD’nin bölgedeki stratejisine bağlanma yükümlülüğü Türkiye’yi bu kıyamet girdabının merkezine itmektedir. İçerdeki askeri hazırlıklar ve her tür muhalefeti ezme girişimleri, her vesileyle “Bıçak kemiğe dayandı” kükremeleri, bu gelişmelerle birlikte anlamlanmaktadır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00