17 Ağustos 2011 10:17

Kalanlar için ne yapıyoruz?

Kalanlar için ne yapıyoruz?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün, 1999’da meydana gelen, 17 Ağustos Kuzey Marmara büyük depreminin 12. yıldönümüydü!
Türkiye’nin en önemli sanayi ve nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu bölgesi olan Gölcük merkezli, 7.4 büyüklüğündeki deprem, sadece 45 saniyede tüm Türkiye’yi yasa boğan bir enkaz bırakmıştı arkasında. Felaketin yol açtığı maddi manevi yaralar bugün de, 12 yıldır olduğu gibi kanamaya, büyük acılar vermeye devam ediyor.
Ve bu yıkımların, acıların bir kez daha olmaması umuduyla açılan, ama yetkililerin, medyanın adeta provoke ederek bir boş laf yığınına dönüştürdükleri “deprem tartışmaları” da devam ediyor.
Ve o zamandan beri nerede bir deprem olsa, nerede depremle ilgili bir tartışma olsa, 17 Ağustos’un yıkımı üstünden bir tartışma, sanki önceki tartışmalar hiç yapılmamış gibi yeniden başlıyor.
Ancak bugün, 17 Ağustos depreminin üstünden 12 yıl geçtikten sonra bile, bu büyük depremin yol açtığı yıkım ve bu yıkımın nedenleri ile ilgili bugüne ışık tutacak derslerin çıkarıldığı, ne yazık ki söylenemez.
Daha çok televizyon ekranlarının kullandığı ve bir medya şovuna dönüştürülerek sürdürülen bu tartışmalarda, bilim insanları hep bilimin ve teknolojinin imkanlarının olanak sağladığı gerçekleri yinelemişlerdir. Depremin jeofiziğinden, yol açacağı yıkımlara, alınması gereken önlemlerden, geliştirilmesi gereken stratejilere kadar her konuyu tartışan bilim insanları ve mühendisler, halkı “deprem uzmanı” yapacak kadar bilgilendirseler de asıl etkin önlemleri alabilecek makamlardaki kişileri ikna edememişlerdir.
Ne var ki; söz konusu olan deprem olunca, halkın ”depremle ilgili konuları jeoloji ve mühendislik kavramlarıyla süsleyerek konuşacak kadar “bilgilendirilmesi” bile bir işe yaramıyor. Çünkü sıradan vatandaşların bir depremde alabilecekleri bireysel önlemler son derece sınırlıdır. Tersine büyük bir depreme karşı ancak devletin, yerel yönetimlerin, bilim ve mühendislik çevrelerinin ortak bir strateji geliştirmesi ve önlemlerin de bu stratejiye uygun biçimde önlemler alması etkili olabilir. Ne var ki 17 Ağustos depreminin toplumda uyandırdığı büyük sarsıntıya karşın, depremden sonra da hükümet ve yerel yönetimler, böyle bir sorumlulukla davranmamışlardır.
Denebilir ki hükümetlerin, depremin sonuçlarını ortadan kaldırmak üzere aldıkları en “stratejik” karar “geçici deprem vergisi” adı altında ve depremin zararlarını ortadan kaldırmak için harcanması amacıyla vergi koymak olmuştur. Ancak 2009’da, büyük depremin 10. yılında görülmüştür ki, 24.1 milyar TL’yi bulan bu vergiler depremle ilgili değil, hazinenin açıklarını kapatmak için kullanılmıştır. Ve AKP Hükümeti bir adım daha atarak “geçici deprem vergisini” “kalıcı” hale getirip hazinenin normal gelirleri içine alarak bu defteri kapatmıştır! (*)
Nitekim depremle ilgili TMMOB başta olmak üzere teknoloji ve bilim çevreleri hükümetleri, yerel yönetimleri, bölgede 17 Ağustos benzeri bir depremin bugün çok daha büyük can ve mal kaybına yol açacağı konusunda uyarmaya devam etmektedir. Ancak gerek yerel yönetimler, gerekse merkezi hükümetin dikkatini “çılgın projeler”den ve “kentsel dönüşüm” adı altındaki rant projelerinin dışına çekmek olanaklı olmamaktadır.
Dahası giderek halkın da depreme karşı önlemlerle ilgili taleplerinde bir dikkat kayması gözlenmektedir. Nitekim halkın bu dikkat kaymasını fırsat bilen Kocaeli ve Sakarya belediyeleri, 17 Ağustos anmalarını depreme karşı önlemleri tartışmak yerine “profesyonel ilahi koroları” ve dünya Kuran okumu birincisi hafızlar getirip “ölenlerin ruhunu şad etme amaçlı” toplantılar düzenlemişlerdir. Ve seneye depremin merkez üssü Kocaeli Belediyesinin bu “örnek” girişimini muhtemelen diğer belediyeler de izlerler!
Oysa asıl önemli olan ölenler için değil yaşayanlar için ne yaptığınızdır.
“Saddam konutları” diye bilinen “Arızlı deprem evlerini” depremzeden alıp bürokratlarınıza lojman yapmaktan öte ne yaptınız?
Adapazarı’nda “oturulamaz”, “ağır hasarlı” diye raporlu konutların depremden 12 yıl sonra bile sıvayla hasarlı yerlerinin kapatılıp öğrencilere kiralandığı konusunda ne diyorsunuz?
Depreme dayanaksız bina yapan onca yap-satçının mahkemelerde yırtması için çabalarınız dışında 17 Ağustos depreminni hangi hasarını kaldırıp, bölgeyi depreme hazır hale getirme konusunda ne yaptınız?
“Deprem vergisinin” ne kadarını depremzede ve depreme karşı önlem için harcadınız?
Bu ilk akla gelen soruların bile yanıtı hâlâ yoktur?
 (*) Depremin yol açtığı toplam zarar 13-17 milyar TL arasında hesaplanmıştı ve bu zararın tümünü hükümet hazineden karşılasa bile 10 yıl içinde 24.1 milylar TL’ye ulaşan deprem vergisinden hükümet bir hayli kâr etmiştir!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa