Açmazın stratejisi
Fotoğraf: Envato
Suriye’de Esad yönetimi operasyonları durdurdu ama Suriye’ye müdahalede kararlı olan ABD ve öteki emperyalist güçler duracağa benzemiyor.
Oysa Suriye hükümeti, BM Genel Sekreteri Ban ki moon’u arayarak, tüm operasyonları durdurduğunu açıklamıştı.
Ancak uzunca bir zamandan beri, “Operasyonları durdur. Reformlar yap!” çağrısı yapan batılı güçler, Suriye’nin “Operasyonları durdurduk!” açıklamasının hemen birkaç saat sonrasında; “Esad iktidardan çekilmeli. Ondan reform, meform çıkmaz” açıklamaları yapmaya koyuldular.
Obama’nın bu doğrultudaki açıklamasına Almanya, İngiltere Fransa ve AB yetkilileri destek verdiler. Şimdi art arda ticari ve diplomatik yaptırımların gelmesi bekleniyor.
Doğrusu burada beklenmeyen ve anlaşılmaz bir şey yok. Tersine daha bir hafta önce Obama’nın böyle bir açıklama yapacağı ancak, Türkiye’nin isteği üzerine açıklamayı ertelediği biliniyordu.
Ne var ki burada tartışmalı hale gelen Türkiye’nin tutumudur. Çünkü Türkiye, Esad’dan “operasyonların durdurulmasını ve reform yapmasını” istiyordu. Bunu da batılılarla konuşup tartışarak yapıyordu. Bu ortak anlayışa göre Türkiye, Esad eğer operasyonları durdurursa, ona “reformlar için zaman tanınmasını” istiyordu. Ancak batılı güçler, Türkiye’nin bu konuda ne dediğini umursamadan kendi kararlarını ilan etmişlerdir.
Üstelik bu kararları Esad yönetiminin “Operasyonları durdurduk!” açıklamasına karşın ilan edip yaptırımları hemen devreye sokmaya başlamışlardır. Dahası bu ülkeler, Suriye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevkinin yanı sıra Suriye’ye karşı BM Güvenlik Konseyi’nden yaptırım kararları çıkarmak için de yoğun girişimlere başlamışlardır.
Türkiye, ABD ve diğer batılı güçlerin açıklamalarına karşın henüz bir yanıt vermemiştir. Oysa Rusya, dün yaptığı bir açıklamayla Suriye’ye yönelik ambargo ve öteki yaptırmalarına karşı çıktığını ilan etmiştir. Rusya’nın bu tutumu aynı zamanda, BM Güvenlik Konseyi’nin konuya ilişkin yaptırım kararlarını da veto edeceği anlamına da gelmektedir. Evet, ABD’nin stratejisine bağlanan ve batılıların sözcüsü gibi hareket eden Türkiye, İran’la yapılan “nükleer yakıt değişimi pazarlığı”ndan sonra, bir kez daha boş havuza atlamıştır. Amaç aynı olsa da “10-15 gün bekleyelim” diye ifade edilen “küçük zaman farkı” eğer Türkiye, pişkinliğe vurmazsa, Türkiye’nin Suriye politikasında yeni bir krize dönüşecek görünmektedir.
Dahası “Suriye’nin sadece Suriye olmadığı” görülmekte, uzayan kriz İsrail’in devreye sokulmasıyla ilerlemektedir. Üstelik İsrail’in Mısır-Filistin sınırının bombalaması ve Mısır askerlerinin ölmesiyle bölgedeki kriz, bir Mısır-İsrail gerginliği ile de genişlemiş bulunmaktadır.
İran-Irak-Suriye blokuna Rusya’nın destek vermek için hareketlendiği, İsrail’in provokatif bir güç olarak girişimlere başladığı ve Suriye’ye yönelik batı müdahalesinin ağırlaştığı koşullarda Türkiye’nin kendi Kürtleriyle yeniden silahlı çatışmaya giren bir stratejiye dönmesi elbette ki hiçbir bakımdan anlaşılır değildir. Çünkü Kuzey Irak’taki PKK kamplarına karşı girişilen bombardıman ülkeyi ve sınır bölgelerini bir savaş hali ortamına iterken, stratejistler, bunu askeri bakımdan bile hiçbir başarı şansı olmayan bir girişim olarak değerlendirmektedir.
Siyasi bakımdan anlamına gelince; bu harekat ve onun dayandığı gösterilen strateji değişikliği tam bir açmazdır. Çünkü geçtiğimiz 25 yıl, Kürt sorununun savaşarak çözülebilecek bir şey olmadığını herkese göstermiştir. Tersine, barışı ve onun koşullarını konuşarak çözülebilecektir tüm sorunlar. Bu da savaşı, savaş araçlarını, ölümleri, çatışmaları hepten anlamsız yapmaktadır.
Hele Suriye ve çevresindeki gelişmeler dikkate alındığında; Amerikan stratejisine bağlanmış politikaların Türkiye’yi bölgedeki bütün uğursuz çatışmaların girdabına ittiği görülmektedir. Kürt sorunu ve Suriye sorununda barışçıl çözüm ülkelerde ve bölgede demokrasinin geliştirilmesi, halkların serbestçe kendi kaderlerini tayin etme hakkına saygı gösterilmesi, tüm Ortadoğu’da sorunların çözümünün demokratik zemindir. Bu, Kürt sorunu için de, Suriye sorunu için de, Filistin sorunu için de böyledir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00