22 Ağustos 2011 11:06

Cesur Yürek

Cesur Yürek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Televizyonda her zaman izleyici çekecek filmlerden biri Cesur Yürek.

Geçen akşam, kimbilir kaçıncı kez yayınlanışında da, yaklaşık on televizyondan biri gibi bir izlenme oranını bulabildi. Aynı akşamın haber programlarını izleyenlerin üç aşağı beş yukarısıydı bu.

Film izlerken, kendini kaptırmak diye bir şeyin olduğunu herkes bilir. Özdeşleşme deriz. Sadece filmlerde değil, kurmaca anlatıların geleneğinde var bu, romanda, tiyatroda… Seyirci kendini anlatılan karakterlerin yerine kor, film boyunca duyguları coşturur, sonlara doğru zirveye ulaşıp mesele çözülünce rahatlar. Belli bir matematiği bile vardır. Bunu ilk Brecht eleştirmişti de, kendi tiyatrosunu özdeşleşmenin karşısına kurmuştu.

Cesur Yürek’i o akşam televizyondan izleyen seyirciler de yine bu duygu sıralamasına uymuş olmalı. 13. yüzyılda İskoçların yurtlarındaki İngiliz egemenliğine karşı mücadelesi gibi bir tarihi durumun ruhen içine giren milyonlarca seyirci eder bu. Mazlumu sevme eğilimi zaten çoğumuzun içinde, bir de uzaktaki mazlum olunca işler daha da kolay oluyor. Hem coğrafi olarak, hem tarihsel olarak uzaktaki bir bağımsızlık mücadelesiyle hop oturup hop kalkan, üstelik bunu kim bilir kaçıncı kez yapan bir seyirci vardı geçen akşam televizyon karşısında. O seyircilerin hiçbiri, kendi yurtlarında kendilerini yönetmek isteyen, İngilizlerin dilini konuşup kurallarını uygulamak istemeyen İskoçların “bölücü” olduğunu düşünmedi. Dertlerini dinleyecek kimse bulamadıklarında, İngiliz ordusuyla savaşmayı seçtiklerinde, muhatap alındıklarında, o İskoçlara “terörist” demedi. Belki filmi daha önce izlemişti, öyleyse kaybedeceklerini, bu uğurda öleceklerini ama davalarının bitmeyeceğini bile bile için için İskoçların kazanmasını umdu. İskoçların önderi William Wallace yakalandığında, İngilizler ondan ölümüne sebep olduğu onca asker için af dilemesini isteyince, seyirci muhtemeldir ki Wallace’ın boyun eğmemesi için dualar etti. Wallace “Özgürlük” diye bağırarak işkenceyle öldürüldüğünde de arkasından gözyaşı döktü.

HABER PROGRAMLARIYLA ÖZDEŞLEŞMEK

Aynı saatlerde, başka birçok kanaldaki haber programlarında daha güncel ve daha yakın meseleler konuşuluyordu. Oralarda, operasyonları alkışlamak, hava bombardımanlarının başarısını övmek aniden, bir gün içinde moda oluvermişti. Savaşın tırmanmasının sorumlusunun PKK olduğu hep bir ağızdan ilan ediliyordu. Hükümetin bugüne kadar bir iyi niyet, bolca sabır gösterdiğini söylemeyen yoktu. Bundan sonra olacaklar konuşulurken, savaş bütün yurda yayıldığında başımıza neler geleceği kimsenin aklına gelmiyordu. Herkes bu ülkenin çocuklarının ölmesinden üzgündü ama daha az çocuk ölsün diye daha çok bomba atmanın mantıksızlığı kimseyi şaşırtmıyordu. O programın da kendine göre bir yükselme noktası, bir rahatlama anı, bir matematiği vardı. Bu da, izleyicisini kendiyle özdeşleştiren Cesur Yürek’le aşağı yukarı aynı saatlerde, aynı izlenme oranlarına sahip haber programlarının dediğiydi.

Filmle özdeşleştiğini belki herkes bilir, film bitince de o duygulardan çıkıp normal hayata dönmeye alışıktır. Bir de haber programıyla özdeşleşmek var ki, onun tehlikesi kimsenin farkında olmayışında. Yaşam boyu düşünmeden ezbere girilen duygusal iklim ve yüz yıllık önyargılar, bir iki saatlik filmle karşılaştırılacak bir yük değil çünkü. O önyargılarla bir meseleyi değerlendirirken, medyada en çok tekrarlanan ezberleri en doğruymuş sanmak, insanın duygularına hakim olan öyle büyük bir özdeşleşme mekanizması ki, “Ben kurmacayım” diyen film onun yanında halt etmiş. “Ben kurmaca değilim” diyen kurmaca haber ise, kazanıyor işte. Elin İskoç’una tanıdığı merhameti komşusu Kürt’ten esirgeyen bir seyirciyi her gün beslemenin başka adı var mı? “Ama o başka” diyen de olur bunu duyunca. Başka tabii başka olmasına, ama biri haklı, biri haksız değil. Dahası, bizim buralarda hâlâ bir arada yaşamayı becerecek olmanın umudu var; öpüp de başımızın üstüne koymamız gerekirken üstünde tepindikleri…

Cesur Yürek olmak barışı istemekten, savunmaktan geçiyor ama o tekrar tekrar oynatılan filmde bunu kimse söylemeyecek.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa