23 Ağustos 2011 09:51

Evde sağlık zulası

Evde sağlık zulası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıllar boyu röntgen filmleri itina ile saklandı hasta ve yakınlarınca. Özellikle ultrason ve halk arasında “mideye hortumla bakılması” olarak adlandırılan gastroskopinin olmadığı dönemlerde onlarca film ellerine tutuşturulurdu hastaların.
Şimdilerde digital ivme sağlık alanında da hız kazandı; artık birçok hastanede bilgisayar ortamında saklanıyor görüntüler. Ama bir farkla; şimdilik sadece o hastanenin ekranından görülebiliyor; hasta kopyasını isterse cepten para ödemesi talep ediliyor.

Bu yaz günü sağlıkta akçeli mevzuları ucundan hatırlatsam da sizleri yormaya niyetim yok. Ama isterseniz birlikte geçmişin izini sürelim. Misal röntgen filmlerinin evlerimizde nerede saklandığını hatırlayalım.
Benim gözlemim en sık tercihin ebeveyn odasında yatak altlarının zulaya çevrildiği yönünde. Evin en güvenilir, çocukların pek girmediği, üstelik iri boyutları ile filmlerin kırışma ve güneş ışınları ve nemden etkilenme olasılıklarının azaldığı ideal alanlardır o yatak altları. Boşuna değil hırsızların da ilk baktığı yerler arasında olması.

Oldum olası eski kuşağın saklama alışkanlıklarının gereksinimlere daha uyumlu geliştiğine inananlardanım. Yeni kuşak varsa arabasının bagajını kullanıyor sıklıkla. Bu tercih ile araba, insan yaşamı için konserveye dönse de belgeleri ne yazık ki konserve edemiyor. Güneş ışınları ve ısı, kısa sürede filmleri değerlendirilemez hale getirebiliyor.
Aslında sadece arabalar değil evlerin direkt güneş ışını gören dolap ve çekmeceleri de röntgen filmlerinin saklanma koşullarını olumsuz etkiliyor. Üstelik bu olumsuzluk EKG şeridi ve barkodlar için de geçerli.
Hala yatak altı kullananlar içinse bir uyarım var: Çocuklar her an çiş kaçırabilirler!


Unutulan hastalık belgeleri

Hastaneye yatırılanlar bilir. Günler boyu alınan kan örnekleri, çekilen filmler, günlük hemşire ve hekim gözlemleri oldukça hacimlidir.

Doğası gereği tüm bu yatış bilgilerinin özetlenmesi gerekir. Yani yapılan tetkiklerden, tıbbi gözleme, film raporlarından reçeteye ve en önemlisi de tanıdan tutun da bir dahaki kontrolün ne zaman ve nerede yapılacağına dair hekim kanaati birarada yazıya dökülür; hastaya taburculuk esnasında verilir.

Genelde hastaların kadrini bilmediği bu belgeye “epikriz” diyoruz. Her zaman aynı hekime muayene olmak ne yazık ki mümkün olamıyor. Olsa bile o da unutabilir hastasının geçmişe dair sağlık verilerini, değil mi?

Epikriz olmadığında hastalar ve hekimler arasında şöyle diyaloglar sıkça gelişebiliyor:
 -Neyiniz var?
 -Çok hastayım; daha 10 gün önce memlekette ameliyat geçirdim.
 -Ne ameliyatıydı?
 -Karnımdan oldum.
 -Hangi organdaydı hasar?
 -Akciğerden oldum.
 -Ama dikiş izi karaciğer bölgesinde! Karaciğer olmasın?
 -Emin değilim...             


 Sağlıkta dönüşüm: Epikriz

Hastaya dair tüm tanı tedavi süreçlerinin özetlendiği belgeye epikriz diyoruz. Hasta nereye giderse gitsin hatta dünyanın uzak memleketlerine de yolu düşse işine yarayacak, son derece yaşamsal belgelerdir epikrizler.

Şimdilerde sağlıkta sağlıksız dönüşüm rüzgarı epikrizlere de ulaştı. Artık epikrizler mevcut hastane yazılım programlarında fatura kıvamında basılıyor.

Söz gelimi hastanın böbrek fonksiyonlarını değerlendirmekte birlikte kullanılan üre ve kreatinin değerleri ayrı sayfalarda yer almakta. Yine birarada değerlendirilmesi şart olan karaciğer fonksiyon testlerinin birisi ilk sayfada, diğeri ikinci, bir diğeri üçüncü sayfada olabilmekte. Üstelik bu salt bu iki grup tetkik için söz konusu olmayıp tüm tetkikler için geçerli.

Nedeni ise çok basit. Yazılım programı hasta ve hekimi değil SGK’nın yani maliyenin faturalandırma zihniyetini esas almış. Tüm tetkikler harf sırasına göre yer alıyor epikrizlerde. Samimiyetle söylemek gerekirse hekimler için hastaya dair bir veriyi kaçırmamak pek mümkün görülmüyor.  Sağlıcakla kalın.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa