23 Ağustos 2011 11:07

Karanlıkları delen umut!

Karanlıkları delen umut!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye PKK’nin Kürdistan Federe topraklarındaki kamplarını, uzun menzilli toplar ve savaş uçaklarıyla bombalıyor.
Genelkurmay Başkanlığı, bir haftalık bombalamanın sonunda 100’den fazla PKK’linin öldürüldüğünü, 80’den fazlasının yaralandığını, çok sayıda silah deposu ve uçaksavar yuvasının tahrip edildiğini öne süren bir açıklama yayımladı. Bu açıklamanın gerçek olup olmadığı bir yana, TV kanalları, bu açıklamayı büyük bir sevinç duyduklarını saklamadan yayımladılar. Hemen ardından da “terör uzmanı”, “stratejist” dedikleri kişileri ekrana çıkarıp, Genelkurmay’ın yayımladığı “bombardımanın sonucu dedikleri zayiat listesinin” ne anlama geldiğini uzun uzun tartıştırdılar; bombardımanın başarılı olmasının önemine vurgular yaptırdılar. Ama aynı kanallar, Diyarbakır’da çatışmada yaşamını yitiren bir asker için ise; bilinen üslupla, “Bu sefer acı haber Diyarbakır’dan geldi” ile başlayan, “ağıt” içerikli habere tarzına döndüler.
Peki, bombardıman ve top atışlarıyla öldürüldüğü söylenenlerin, hadi kendilerinden vazgeçtik, aileleri, akrabaları, yakınları bu ülkenin vatandaşları değil mi? “Onlar, bu sevinç çığlıklarıyla verilen haberleri nasıl karşılıyor” diye düşünmüyorlar mı?
Haberler böyle verildiğinde, ölümler sevinç çığlıkları eşliğinde açıklandığında o ailelerin vatandaşlık bağı nasıl etkilenir?
Hele Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da bu sevinç çığlıklarına katıldığı,  bombardımanlara karşı çıkanları bir kez daha eleştirmesiyle birlikte düşünüldüğünde, yakınlarını bombardımanlarda kaybeden ailelerin duyguları nasıl etkilenmektedir. Böyle, ölen genç insanların öldürüldüğünü sevinçle açıklamanın ahlaki ve siyasi kazancı nedir?
Eğer medyanın, hükümetin ve Genelkurmay’ın bu tarzı doğruysa, bundan çıkan bir sonuç da gerilla yakınlarının da öldürülen askerler için sevinç duymaları gerektiği de kabul edilmiş olacaktır!
Peki, böyle bir yaklaşımın sonu var mı?
Bu yaklaşım Türkiye’ye barış getirebilir mi?
Oysa sınıra “canlı kalkan” olarak yürüyen “Barış Anneleri” Çukurca’da, askerlerin yaşamlarını yitirdikleri yere gidip “Keşke ölen biz olsaydık!” diyor; “iki taraf için de kalkan” olmak istediklerini ifade ediyorlar. Yine Diyarbakır’dan Adana’ya İstanbul’dan Mersin’e ülkemizin birçok ilinde pek çok aydın, sanatçı, insan hakçısı, sendika ve emek örgütü yöneticisi, demokrasiden yana siyasi partiler, polisin aldığı sert önlemlere karşın, “Savaş istemediklerini, barış ve kardeşlik” istediklerini açıklıyorlar.
Öte yandan bütün savaş çığlıkları, “daha çok kan” isteyen şoven haykırışlar, basının “sivil generalleri”nin askerin bile önünde yürüdüğü koşullarda, Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun seçim öncesinde yaptıkları girişimle başlayan sürecin yeni bir atılımın eşiğine geldiği açıklandı.
20 Ağustos günü İstanbul’da toplanan Blok vekilleri (Gültan Kışanak, Levent Tüzel, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü) ve yüz dolayındaki aydın, sanatçı ve çeşitli toplumsal kesimlerin temsilcileri; Blokun ülke çapında bir “kongre” ve bu “kongre”yle paralel bir “blok partisi”nin örgütlenmesi için harekete geçtiklerini açıkladılar. Ve bu heyet, toplumun barıştan, demokrasiden, özgürlüklerin genişletilmesinden, emeğin haklarından yana herkesi girişimlerine katılmaya; kongre ve partiyi hep birlikte örgütlemeye çağırdılar.
Histeri düzeyine yükselmiş savaş çığırtkanlığı ile barış taleplerinin yükselip yayıldığı koşullarda ilerliyor yaşam. Savaş çığırtkanlığının, kara propagandanın boyutlarına baktığında karamsar olanlar, barış, kardeşlik ve özgürlük taleplerinin bütün karanlıkları delen gücünü hissederek, gelecek için umutlanıyor, Türkiye’nin makus talihini yeneceğine güvenlerini tazeliyorlar.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa