Bu gün sizlerin de dikkatinden kaçmadığından emin olduğum ve ne zamandır da yazmak istediğim bir konu üzerinde durmak istiyorum.
Birçok bilimsel çalışmada da olduğu gibi, gazetelerde iktisat alanında köşe yazarlığı yapanlar özellikle de akademisyen iktisatçılar, ülke ekonomisine ilişkin gelişmeler karşısında kaleme aldıkları yazılarda ele aldıkları konuya dair görüşlerini ortaya koymakta ve duruma kendi pencerelerinden açıklama getirmeye çalışmaktadır. İstisna tutulması gereken ve gerçekten bilgisine tartışmasız inandığım ve güvendiğim birkaç akademisyen iktisatçı dışında, günübirlik, anlık, palyatif ya da duruma göre iktisatçılar olarak adlandırdığım köşe yazarlarının yazdıkları, iktisadi gelişmeleri anlık değerlendirmelerinin yanı sıra bir de yanlış bilgi vermeleriyle bütünleştiğinde, iş daha da içinden çıkılmaz hale gelmektedir. Üstüne üstlük iktisadî olayları ve gelişmeleri pür iktisadi temellerde değerlendirmiş olmaları, üzerinde durulan konuya ilişkin ciddi bir eksik değerlendirme sorununu karşımıza çıkarmaktadır. Bu da ister istemez işin aslını görmemizi kayıtsız şartsız perdelemektedir. Yapmış oldukları değerlendirmeler esas itibarıyla olanca mekanikliğiyle tümüyle teknik değerlendirmelerden öteye geçememektedir.
Sözün özü, iç ve dış siyasi gelişmeler ve bu temelde konuya ilişkin analizler ve getirilebilecek olası dayatmalar ve/veya çözümler göz ardı edildiğinde, ele alınan iktisadi konu askıda kalmakta ve anlaşılması zorlaşmaktadır. Bu nedenle de, yapılan değerlendirmeler sağlam temellere oturtulmadan ortaya konduğundan, uzun soluklu çözümlere ulaşılması giderek imkansız hale gelmektedir.
Aslına bakarsanız, iç ve dış siyasi gelişmeler göz ardı edilerek yapılan iktisadi değerlendirmeler çok kısa bir süre içinde gerçekçi ya da beklenen diyelim sonuçları beraberinde getirmediğinde, bu analizleri yapanlar açısından bir sorun oluşturmamaktadır. Zira zaten kaygan zeminde durmaları ve sürekli olarak iktidarın sözcülüğünü yapıyor olmaları, bu çizgiyi sürdürmelerinin önemli bir dayanağı haline gelmektedir. Belirttiğim çevrelerin sıklıkla ve kaçınılmaz bir gereklilikle bu duruma düşmeleri, AKP hükümetinin her alanda somut ve sağlam bir iç ve dış politika dayanağına sahip olmaması ve benimsediklerini de sürdürme dirayetsizliğiyle paralel bir seyir izlemesi üzerine oturmaktadır. Bu nedenle de, ilgili çevrelerin duruma göre ve sürekli fikir değiştirmelerinde bir sakınca görülmemelidir. Her ters yüz oluşlarına ilişkin açıklamalarının ‘ama’ kelimesiyle başlaması, basiretsizliklerinin en temel göstergesi haline gelmektedir.
Örneğin, Kasım 2010 tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) izlemeye başlamış olduğu yeni iktisadî politika bileşimini ele alalım. TCMB’nin yaklaşık olarak 9 aydır izleme yolunu seçmiş olduğu iktisadi politika bileşiminin geçen bu süre içinde göstermiş olduğu değişim, söz konusu yazarlar tarafından, bu politika uygulaması hele de yeni başkanın önderliğinde bir hafta arayla tam da 180 derece değiştirilmiş olmasına rağmen desteklenmeye ve haklı çıkartılabilecek nedenlere dayandırılmaya çalışılmaktadır. Bu sürecin bırakın iç ve dış siyasi gelişmeler üzerinde temellendirilmesini, pür iktisadi açıdan bile özellikle de merkez bankacılığının gereklerine ve gerçeklerine bile uymaz halde iken ve tüm dünyada belli başlı iktisat çevrelerince kuşkuyla bakılırken, günübirlik iktisatçılar tarafından desteklenmesi ortada ciddi bir yanlışlığı ve hesap bilmezliği ortaya koymaktadır.
Söylemek istediğim, dünyanın efendilerinin bölgede yapmak istedikleri siyasi değişiklikler veri iken, 2003 yılından bu yana AKP marifetiyle istedikleri değişikleri gerçekleştirme hedefleri söz konusudur. Bunun yanı sıra AKP’nin de, her ne kadar tutarsız ve zaman içinde değişiklik gösterse de, ülke içi hedeflediği sonuçlara ulaşma yolunda attığı siyasi adımlar bulunmaktadır. İç ve dış siyasi hedefler ve gelişmeler yok sayılırsa, ülkede uygulandığı zannedilen iktisat politikalarının da ister istemez sürekli olarak değişkenlik arz etmesi ve tutarsızlık göstermesi kaçınılmaz olarak açığa çıkmaktadır.
Sonuç itibarıyla, iktisadi gelişmelerin, uygulanan iktisadi politikaların iç ve dış siyasi gelişmelerden azade bir biçimde değerlendirilmesi tümüyle eksik ve yetersiz bilgilerin sergilenmesini beraberinde getirmektedir, zaten de bu da son zamanlarda somut bir biçimde görülmektedir.
İşin doğrusu, iktisat politikası uygulamalarının, iç ve dış siyasi gelişmelerin ışığı altında değerlendirilmesi gereğidir ve komplo olarak görülmemesi aslidir.
Selam Ola.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et