İstanbul’da Yenikapı’da geçmişin izleri
Fotoğraf: Envato
Yenikapı’ya gidip, sekiz bin beş yüz yıl önceki insanların, “hemşeri” lerimizin izlerini gördünüz mü?
Daha görmediniz mi?
Hemen gidin görün!
İşinizden birkaç saat ayırın-ayrılın, okulunuza gitmeyin birkaç saat, her işinizi unutun kısacası, Yenikapı’ya gidin.
Üç değil, beş değil sekiz bin beş yüz yıl önceki ayak izlerini görün…
Bize okullarımızda öğrettikleri gibi başka yerlerden gelen kişilerin değil, hemşerilerimizin kurdukları bir yerleşmenin izlerine bakın.
Ekip biçtiklerinin tohumlarını görün…
Bu günkü deniz yüzeyinin yaklaşık dokuz metre aşağısındaki o günkü denizin arda bıraktıklarını görün.
Kıyıdaki çakılları (aralarında balıklar dolaşıyormuş gibi) iskelelerini, teknelerini, teknenin içindeki pişmiş topraktan küpleri, onların içini dolduran mallarını, daha daha nelerini gidin görün.
Gidin görün ki “sahip” çıkın…
Sahip çıkılmak zorunlulukları var çünkü bütün saydıklarımın…
Yoksa ne oluyor, ne olmuş, ne olacak biliyor musunuz?
Oraların daracık çevresine bir bitim çizgisi çekmişler… Geçmişinizi buraya dek arayabilirsiniz demişler o çizgiyle, gerisini günün kötü apartmanlarına bırakmışlar… (Bir başka deyişle geçmişe yer açamıyorlar ama örneğin gecekonduları yıkıp kötü gökdelenlerine yer açabiliyorlar…)
“Çizginin bu yakasını kazabilirsiniz“ demişler.
Gencecik kazı bilimciler (arkeologlar) eğitimlerinde bütün öğrendikleri adına bir yandan çalışırken, bir yandan da çevrelerine bakınıyorlar, yardım edecek birilerini bulurlar mı düşüncesiyle…
Düşünün, binlerce yıldır bütün olarak toprak altında duran bir teknenin şimdi yarısı kazılabilecek yerde, öteki yarısı çizilen çizginin öte yakasında…
Ne olmuş biliyor musunuz? Yarısı yok olmuş teknenin bütün bize öğretecekleriyle birlikte…
Beton direkler çakılmış kazamayacakları yerin bitim çizgisine…
Kazı bilimcilerinin neredeyse kaşıkla kazıp, diş fırçasıyla temizledikleri yerdeki sekiz bin beş yüz yıllık izlerin öteki yarısını göremiyorsunuz…
Beton çakılırken, buldukları teknenin içindeki sapasağlam küplerin paramparça olduğunu görmek zorundasınız… Hemen, hemen…
Sekiz bin beş yüz yıllık ayak izlerinin birkaç adım ötesinde yeni bir demirli beton yükselmiş bile… Bir tren durak yeri… Gerçekten koskocaman…
Bu yapının özel duruma göre tasarlandığını sanmayın. Bir tip tasarım…
Geçmişin önünde saygıyla geri çekileceğini mi sanıyorsunuz…
Hayır!
Fincancıya giren fil gibi girmiş geçmişin içine… Saygı şöyle dursun, yok ederek…
Neden?
“Üç-beş çanak kırığının önünde mi duracaklar?
Ben yıllarca öğrencilerime İstanbul’un dışarıdan gelenlerce yaklaşık 2700 yıl önce kurulduğunu anlattım. Oysa şimdi kendimi düzeltiyorum, 8500 diyorum… Bunu kazıbilimcilere borçluyum…
Yenikapı’ya gidin!
Gidin görün!
Hiç kuşkum yok “sahip” çıkacaksınız…
- Vedat Günyol/İnsancılık -5- 22 Mart 2020 20:39
- Vedat Günyol/İnsancılık -4- 22 Mart 2020 20:40
- Vedat Günyol/ İnsancılık-3- 15 Mart 2020 19:30
- Vedat Günyol / İnsancılık -2- 09 Mart 2020 00:00
- Vedat Günyol / İnsancılık 02 Mart 2020 00:01
- İçin aydınlığı 24 Şubat 2020 00:00
- Süreklilik 16 Şubat 2020 23:30
- Yetmiş beş yıl sonra soykırım 09 Şubat 2020 22:35
- Yine deprem 02 Şubat 2020 22:30
- 25 Ocak 2020 (Bir gün sonra) 27 Ocak 2020 00:05
- Eğitim eğitim eğitim 19 Ocak 2020 22:47
- 24 Aralık 2019/Bruno Taut'un ölüm yıldönümü 13 Ocak 2020 00:08