Dünya Barış Günü üstüne
Tek partili dönemin sona erdiği yıllardan bu yana demokrasiye geçmeye çalışıyor bu ülke. Ama onca yılda demokrasiye varmak şöyle dursun yanına bile ulaşamıyor. Devleti yönetenlerin, siyasetin ve medyanın eski alışkanlıklarından vazgeçebilmesi kolay olmuyor. Demokrasi yolundaki adımlarımız yeniçeri adımı gibi bir ileri iki geri. Başbakanı ve iktidar partisi sözcülerini dinledikçe, gazeteciliği evirip çevirip bir parti bülteni haline getiren kalem erbabını okuyup, dinledikçe şaşıp kalıyor insan. İleri demokrasi dedikleri; barışın değil savaşın dilini konuşmaksa, yargıyı siyasallaştırmaksa, eyleme dönüşmemiş düşünceleri ve yazıları yüzünden bilim insanlarını, gazetecileri cezaevlerine göndermekse, dinsel baskıları yurttaşların bir arada yaşama kültürünü yok etmekse, yasalarda iyileştirme yapmak yerine ceza yasalarındaki yoruma açık maddelerle ülkeyi bir boydan bir boya koca bir cezaevine dönüştürmekse, gençlerin deyimiyle yok biz almayalım. İktidar şu sıralar seçimde aldığı oyların sarhoşluğu içinde. Herkesi kucaklamak şöyle dursun giderek kendi yandaşlarına yol verir durumda. Toplumsal barış konusunda giderek duyarsızlaşıyor. Ana akım medya nefret dili ile konuşur hale geldi. Düpedüz Kürt karşıtlığı işleniyor. Sap ve saman birbirine karıştırılıyor. Somali Kara Afrika’nın yıllardır süregelen trajedilerinden yalnız biridir. Kapitalist sistemin çok uluslu şirketlerinin, yer altı ve yer üstü kaynakları için parçaladığı, kültürlerini, inançlarını yok ettiği, insanları çoluk çocuk demeden birbirine kırdırdığı, açlığa hükümlü kılınan bir kıta bu gün Afrika. Şimdi Birleşmiş Milletler ve sömürgen ülkeler Somali için bir tür diyet ödemeye kalkışıyor. Türkiye de yardıma koşuyor. Keşke bunu İslami amaçtan çok insan odaklı bir yardıma dönüştürmeyi becerebilseydik. Keşke Afrika’nın öteki açlarına da din ayrımı gözetmeksizin yardım edebilseydik. Keşke Başbakanın Somali ziyaretine popüler kültürün elçileri değil, tüm dünyanın değer verdiği aydın yazar, çizer ve sanat insanlarımız eşlik edebilseydi.
1 Eylülde Dünya Barış Gününü kutlayacağız. Nasıl? Şiddetin, nefretin, aymazlığın topluma egemen olduğu bir ortamda nasıl kutlanacak? Medyanın şartladığı insanlar artık “barış” sözcüğünü ağızlarına almaya korkuyorlar. Hanideyse “barış” sözcüğünü de terör suçları listelerine işleyecekler. Olsun biz yine de barıştan yana olanlar ev ödevimizi yapalım. Bireyler olarak, inisiyatifler olarak dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi çeşitli etkinliklerde bir araya gelerek bıkmadan, umutsuzluğa kapılmadan barışın değerini anlatmaya çalışalım. İnsanlığın yaşadığı onulmaz acıları, savaşların yol açtığı felaketleri belleğimizde canlı tutarak geleceği kurgulayacak gençlere aktarmaya çalışalım. Albert Camus’nün dediği gibi “Eğer ölüm tek çözümse doğru yolda değiliz. Doğru yol güneşe, yaşama götürür.”
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![İşçiye, düşman hukuku](https://www.evrensel.net/upload/dosya/284857.jpg)
İşçiye, düşman hukuku
Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.
Evrensel'i Takip Et