29 Ağustos 2011 10:34

İki bayram birden!

İki bayram birden!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün Ramazan Bayramı!
Bugünün diğer adı da Şeker Bayramı! Hani, “tatlı yiyelim tatlı konuşalım” gibi, şekerli şeylerin yenip, türlü çeşitli tatlıların ikram edildiği, küslerin barıştığı, herkesin birbiriyle dostluklarının yenilediği, birbirine iyi dilekler ilettiği, gençlerin yaşlıları ziyaret edip gönüllerin hoş etmeye çalıştığı bir bayram.
Ve Ramazan Bayramı, yıl içindeki iki dini bayramdan birisi.
Ramazan ya da Kurban Bayramı dendiğinde akla onların hemen “dini bayram” olma, bu nedenle de ”sevap toplama” özelliği gelse de, toplumsal olarak bakıldığında bu bayramların en önemli özelliğinin bir “barışma”, “toplum olarak küslükleri geride bırakma” olduğu söylenebilir.
Varsılla yoksulun, bu kadar derin uçurumlarla ayrıldığı toplumda barışın nasıl olacağı, çok büyük bir soru işareti olsa da benzer sosyal sınıflardan insanlar arasındaki gelip geçici küslükler, çatışmaların aşılmasının gündeme alınmasında (böyle bir ihtiyacın hatırlatılmasında) bayramlar hep bir vesile olagelmiştir.
Madem ki Türkler ve Kürtler aynı bayramı kutluyorlar, aralarındaki sorunları çözerek barışmak, uzlaşmak çağrısını önemsiyorlar; o zaman aralarındaki sorunu neden çatışmayla çözsünler ki? Dahası Ramazan Bayramı’nın değerlerine herkesten çok sahip çıktığını iddia eden AKP Hükümeti, bütün Ramazan boyunca sürdürdüğü savaş, şiddet çağrıştıran üslupla konuşmayı bayramda değiştirip, “Barışı ve kardeşliği konuşmak üzere bir araya gelmeliyiz. Türkiye iki halkın kardeşçe bir arada yaşadığı, gönüllü birliği konuşmanın başlangıcı olsun” diyemez mi?
Eğer isterse der elbette. Bunu demesi, Hem Kürtlerden hem de Türklerden, “Bayramdan sonra savaşı yoğunlaştıracağız, şiddeti artıracağız” demesinden daha çok destek bulur üstelik. Daha önceleri AKP propagandacıları, “Biz Kürt sorununu çözeceğiz ama militarist güçler, şoven milliyetçi odaklar önümüze engel çıkarıyor” diyorlardı. Bugün bu engellerin hiç bir kalmamıştır. Ve barışın, iki halkın kardeşleşmesinin önünde tek engel AKP Hükümeti’nin sorunu çözmek için adım atmak yerine, sorunu kendi partisinin çıkarlara göre çözmek (Bu Kürt siyasi güçleriyle çatışmak anlamına geliyor) için harekete geçmiş olmasıdır. Bu ise geçtiğimiz birkaç ayda olduğu gibi yeniden savaşın ve şiddetin öne çıkmasına yol açmaktadır.  
Şimdi, PKK de bayram boyunca silahlı çatışmalardan kaçınacağını ilan ettiğine göre, AKP Hükümeti’nin de bayramı vesile ederek girdiği şiddet ve savaş sarmalından çıkmak üzere bir hamle yapmaması için bir engel yoktur. Dahası bayramın ruhuna uygun olanı da budur.
Bugün Türkiye’de kutlanan ikinci bayram ise 30 Ağustos Zafer Bayramı’dır.
Türkiye’nin Kürdüyle, Türküyle, emperyalizme karşı mücadele ederek, bir kurtuluş savaşını kazanmak üzere giriştikleri mücadelenin, işgal kuvvetlerinin bozguna uğrattıkları günün kutlanmasıdır.
Ve elbette uzunca bir zamandan beri “Zafer Bayramı”nın neyin, kimin kime karşı zaferinin kutlandığı bir bayram olduğunun sorusu yanıtsızdı. İşgalci Yunanistan’ın arkasında İngilizlerin, Fransızların, Amerikalıların ve öteki emperyalist güçlerin olduğu bile söylenemiyor; soyut bir “düşmana karşı” verilmiş bir kurtuluş savaşı üstüne atılıp tutuluyordu. Şimdi ise,  AKP’nin askerlerle girdiği iktidar mücadelesinde, bir “kol bükme”ye dönüşen “protokol düzenlemesi”yle, Yüksek Askeri Şura’daki oturma düzeninin şimdi 30 Ağustos Zafer Bayramı’na da taşınacağı anlaşılmaktadır. Bunu Cumhurbaşkanı Gül, “Madem ki ben Başkomutanım, o zaman bu bayram da Genelkurmay Başkanı’nın değil benim himayemde kutlanmalıdır” diyerek, askerin bir dayanağına tekme atmış oldu.
Tabii, liberaller ve AKP propagandacıları dışında kimse, “Böylece artık kurtuluş savaşının nedenlerini ve sonrasını bu bayramın anlam ve içeriğinin doğrusunu öğreneceğiz; törenlerde böyle konuşulacak, herkes de kurtuluş savaşının kime karşı ve nasıl verildiğini, sonra nasıl çarpıtılıp halka, ülkenin halklarına, ezilenlere ve sömürülenlere karşı bir mücadeleye dönüştürüldüğünü dinleyeceğiz” diyemiyor. Ancak bu sefer, orduların önünde yeşil sarıklı eli kılıçlı Osmanlı tarihinin sayfalarından fırlamış, evliyaların,(1974 Kıbrıs savaşını Erbakan ve propagandası böyle anlatmıştı) “Küçük Ağa”ların (Bir zamanlar TRT yayımlanın Küçük Ağa dizisi böyleydi) öyküleriyle süslenmiş, eşraf ve ulemanın liderliğinde birincisine göre daha da geriye götürülmüş kurtuluş savaşı masalları öne çıkacaktır.
Evet, “resmiyette” iki bayram birden kutluyoruz, ama ikisi bile bir bayramın uyandıracağı iyilik duygularını uyandıramıyor.
Ne yazık ki gerçek böyle! Keşke başka türlü olsaydı; bayramlar bayram gibi kutlansaydı.
Bütün bunlara karşın, Evrensel çalışanları olarak, bayramların bayram gibi kutlanacağı günler için mücadelenin güçlenmesi dileği ile bayramlarınızı kutluyoruz! 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa