31 Ağustos 2011 09:57

Dünya kan çanağına çevrildi

Dünya kan çanağına çevrildi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü.
72 yıl önce, 1 Eylül 1939’da Hitler faşizminin Polonya’ya saldırmasıyla başlayan İkinci Paylaşım Savaşı’nın yarattığı büyük tahribatlar, yıkımlar ve katliamların ardından bir kez daha benzer büyük savaşların olmaması için Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DDR) 1950’lerden itibaren ilan edilen ve kutlanan “Dünya Barış Günü” daha sonra Federal Almanya Cumhuriyeti’nde (BRD) sendikalar tarafından “Savaşa Karşı Gün” ilan edilince uluslararası bir karakter kazandı.
Hitler faşizmine karşı mücadele eden, bedel ödeyen Alman ilericilerinin, emekçilerinin insanlığa, bir bakıma tarihsel sorumluluğu üzerine alarak armağan ettiği “Barış Günü”nün etkisini kırmak için Birleşmiş Milletler’in (BM) 1981’de 21 Eylül’ü “Uluslararası Barış Günü” olarak ilan etmesi de gerçeği değiştirmedi.
Hitler faşizminin başlattığı ve 50 milyondan fazla insanın hayatına mal olan İkinci Paylaşım Savaşı’nın acılarından, yıkımlarından ders çıkarma niyetinde olmayan emperyalist-kapitalist devletler, yarım asırdan fazla bir süredir fırsat buldukça bölgesel, etnik, ulusal çatışmaları, gerilimleri körükledi, bunun üzerinden silah tekelleri kârlarını arttırdı.
Bu nedenle dünya, özellikle de son 20 yıl içinde, adeta kan çanağına çevrildi.
Bir taraftan Afganistan, İsrail, Somali, Irak, Libya, Türkiye, Pakistan, Sri Lanka... gibi toplam 28 ülkede devam eden savaşlarda her gün yeni ölümler yaşanırken diğer taraftan dalga dalga yayılan ekonomik krizin etkisiyle emekçiler işten atılıp, yoksulluğa mahkum edilirken silah tekelleri kârlarına kâr katıyor. Ölümle yaşam arasındaki çizginin iyice inceldiği savaşlarda yüzyıllardan beri hep ezilenler, yoksullar, kadınlar, çocuklar ve elinde kendisini savunacak hiçbir şeyi olmayan siviller mağdur oldu, can verdi.
Vermeye de devam ediyor...
Dolayısıyla insanlık, bu yıl da 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne savaş tamtamları, çatışmalar, işgaller, ölümler ve yoğun silah satışları eşliğinde geriyor.
Hiç şüphe yok; son on yılın en büyük savaşları, emperyalist devletler tarafından jeostratejik amaçlar ve petrol için “teröre karşı savaş” gerekçesiyle Afganistan ve Irak’ın işgal edilmesi dolayısıyla yaşandı. Afganistan’ın işgal edilmesinin üzerinden tam 10 yıl geçti. “Terörle mücadele”, “insani yardım”, “Afgan kadınlarını kurtarma” söylemi eşliğinde gerçekleştirilen işgal, Afganistan’ın sorunlarını çözme yerine ağırlaştırdı. On binlerce kadın ve çocuk NATO’ya bağlı birlikler tarafından öldürüldü.
Afganistan ve Irak’ı “terörle mücadele” , “kimyasal silahlar” vb. bahaneler ileri sürerek asıl olarak ise petrol ve stratejik çıkarlar için işgal eden emperyalist devletler, bu kez de Kuzey Afrika ve Arap ülkelerini “zalim diktatörlere karşı insan haklarını savunma”yla gerekçelendirerek işgal etmeye başladılar.
Tunus’ta istediklerini tam olarak alamayan emperyalistler, Mısır, Libya, Suriye, Yemen gibi ülkelerde ise yıllarca işbirliği yaptıkları diktatörleri devirmek için ortaya çıkan halk hareketlerini yedeklemek için yoğun bir çaba içerisine girdiler ve birçok ülkede bu konuda istediklerini almış durumdalar. Libya’da olup bitenler bunun en açık örneği. Demokrasi ve insan hakları adına işbirlikçilere verilen askeri ve ekonomik destek üzerine gerçekleştirilen işgal operasyonları sırasında binlerce kişi öldürüldü. Yani; her diktatörün devrilmesi, öyle domino taşının devrildiği gibi kolay olmuyor, masum insanların üzerinden tank paletlerinin geçmesiyle, insan canıyla, kanıyla ve gözyaşıyla oluyor. Ve öyle görünüyor ki; Libya’dan sonra benzer bir operasyon Suriye’ye, olanaklar ve koşullar elverdiği ölçüde İran’a düzenlenecek.
Olgular, kapitalist devletlerin ve militarist aygıtlarının savaşları azaltma yerine büyütme yönünde çaba harcadığını gösteriyor. Çünkü, son yıllardaki silah satışlarındaki artış da bunu gösteriyor.
SIPRI enstitüsü tarafından yapılan açıklamaya göre 2002-2009 yılları arasında dünya genelinde silahlanmaya ayrılan bütçe iki katına çıktı. Bu süre içinde dünyanın en büyük 10 silah tekeli kârını yüzde 59 arttırdı.
Silah satan ülkeler sıralamasında Almanya, ABD ve Rusya’dan sonra üçüncü sıraya yerleşti. Almanya’yı Fransa ve İngiltere takip ediyor. SIPRI’nin verilerine göre bu beş ülke dünya silah ticaretinin yüzde 75’ini elinde tutuyor.
2004-2009 yılları arasında Alman silah tekellerinin satışı iki katına çıktı. En çok silah satın alan ülkelerin krizdeki Yunanistan ile Türkiye olması dikkat çekici. Ekonomik kriz gerekçesiyle silah satan ülkelerin bütçelerinde yapılan kısıtlamalarda silah sanayi neredeyse hiç etkilenmedi.
SSCB’nin resmen dağılışının 20. yılı bilançosunun yapıldığı şu dönemde, tek başına kapitalizmin egemen olduğu dünyada insanlığın refaha değil daha fazla açlığa-yoksulluğa, savaşa mahkum edilmek istendiği artık net olarak görülüyor.
Emperyalist devletler ve onların tekelleri arasında yeni pazarlar ve kâr için başlayan rekabet giderek sertleşiyor ve bu nedenle daha büyük, bölgesel savaşlar uzak bir olasılık olarak görünmüyor. Emperyalist devletlerin ve onların silah tekellerinin “barış” diye bir derdi olmadığına göre, savaşsız ve sömürüsüz bir dünyanın ancak 1 Eylülü Dünya Barış Günü ilan eden işçilerin, gençlerin, kadınların ortak mücadelesiyle kurulması tek seçenek olarak önümüzde duruyor. Dolayısıyla dünya genelinde savaşların ve çatışmaların durması, açlığın ve yoksulluğun önüne geçilmesi için savaşa, silahlanmaya karşı mücadele günden güne önem kazanıyor.
Bu aynı zamanda savaşların olmadığı bir dünyada yaşamak için de son büyük bir savaşın daha verilmesinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa