31 Ağustos 2011 09:58

Diktatörlük, savaş ve barış üzerine tartışma

Diktatörlük, savaş ve barış üzerine tartışma

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir önceki makalemizden devam ediyoruz. ABD, Avrupa Birliği güçleri, NATO ve Türkiye’nin, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Orta Asya’da izledikleri politikayı, “20. yüzyıldan kalma diktatörlük rejimlerine karşı” ve halkların özgürlük ve demokrasi için yürüttükleri mücadeleden yana gösteren herkes ve her teori zulmün, baskı ve sömürünün savunusu mevziinde konumlanmıştır. Burada adları sıralanan güçlerle Avusturalya, Yeni Zelanda gibi Amerikan-İngiliz payandaları ve Japon emperyalizmi son elli-altmış yılda kime, hangi güçlere karşı savaş ilan ettiler ya da savaş politikaları izlediler. Diktatörlere ve diktatörlüklere karşı mı, halkların bağımsızlık ve özgürlük için yürüttükleri ve hedefinde emperyalistlerle işbirlikçi diktatörlerinin olduğu mücadeleye karşı mı? Bu sorunun yanıtı net olmalıdır! Net olmalıdır ki, “sol”dan ve sağcılık olarak adlandırılan emperyalist payandıcılık cephesinden, ve “Türk İslamı Dünyası” maskesi altında halkların aldatılması için çevrilen manevralar tüm alçaklığıyla açıklık kazansın. Savak tezgahlarında devrimci kızartan faşist diktatör Şah Rıza Pehlevi kimin-kimlerin dostu, müttefiki, savaş cephesi ortağıydı? Türkiye, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail vs.in. Ferdinand Markos, general Videla, Pinotche, K. Evren diktatörlüklerinin ardındaki güçler aynı devletler ve onların tüm bu ülkelerdeki uşak takımıydı. Tarihinin hem de henüz çok yakın bir döneminde, zindanlarına yüzbinlerce insanın doldurulup, ellinin üzerindeki gencinin darağacına çekildiği bir ülkenin insanları, bu zülmün sorumluları ve onlara güç vermiş olanların; onların arkasındaki güçlerin “diktatörlüklere karış savaş” naralarına nasıl inanabilirler? Bu, ‘aklı başında’ her insanın, düşmanlarının zafer çoşkusuna kapılarak kendini uçurumdan aşağı atmasından farksız bir şey olur.
Evet, Libya’nın, Suriye’nin, Irak’ın, Türkiye’nin, S. Arabistan’ın, Fas, Tunus, Cezayir’in yöneticileri diktatörlük rejimlerinin sorumlularıdırlar. Öyleydiler, öyledirler. Ama kimse, bir diktatörün diğerlerinden daha göze batar icraatlarının ardına gizlenerek kendi diktatörlüğünü, kendi zulm ile bidad olan rejimini, kendi sınıf diktatoryasını gizleme fırsatı ve olanağı bulmamalıdır. Bugünün burjuva tiranlarına bu fırsatın verilmesine şu ya da bu nedenle güç veren her tutum ve anlayış, sonuçta, başını tekelci gericiliğin çektiği emperyalist kapitalist dünya burjuvazisinin ezilen halkların ve dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin başında kılıç salamaya devam etmesine güç vermiş olur.
Burjuva tekelci gericiliğin şu ya da bu kapitalist ülkedeki temsilcisi devletlerin hiçbiri demokratik bir karaktere sahip değildirler. Birbirleriyle kıyaslandıklarında birinin ötekine göre daha liberal, sözde demokrat görünüm veren yasal düzenlemelerinin olması, işçi sınıfı ve emekçilerin durumu dikkate alındığında, sömürülen ve ezilenlerle egemenler arasındaki ilişkilerin karakteri esası üzerinden bakıldığında, gerici, antidemokratik, diktatörcedir. Yaşananlar bir yanıyla da gerçeklerin kara propagandayla görünmez kılınmasını ifade ediyor. Muammer Kaddafi ile Beşar Esad’ın kendi ülkelerinden belirli halk topluluklarına karşı silahlı saldırıdan önce, Türkiye’nin tiranı ya da örnek olsun Alman Merkel ile İngiliz  Browder  tarafından diktatör olarak anılmamasının ardında, bu ortak sınıf karakteri, bu sömürü dünyasını temsil ortaklığı duruyor.
 Halkların, özgür yaşamları için baskı ve sömürüyü temsil eden güçlerden biri yerine diğerini tercihe değil, emperyalist baskı ve saldırıyla yıkılarak yerine daha işbirlikçi, emperyalist güçlerden bazılarına (şimdilerde ABD ve AB’nin büyük güçleri) daha fazla kul köle olmuş yönetimleri getirmeye değil, kendi bağımsız demokratik devrimci yönetimlerine ihtiyaçları var. Suriye, Libya, Tunus, Mısır, ya da başka bir ülke olsun, işçi ve emekçiler, dışarıdan gelmiş ve o ülkelerin kaynaklarını yağmalama amacı taşıyan sözde kurtarıcı ve yardımcılara aldanmadan, kendi zorba yönetimlerine karşı devrimci bir başkaldırıyı örgütleyebilirlerse, bununla da yetinmeyip her tür emperyalist-kapitalist müdahale ve yedeklenmeye savaş açma cesaret ve atılganlığını gösterebilirlerse, özgür yaşama yolunda ilerlemiş olurlar. Halkların  “aldanmazlığı”-“aldatılamazlığı” üzerine rivayetlerle avunanlar, yüzyıllardır sürdürülebilen burjuva despot-diktatörlükleri salt baskıyla izah eden güce tapıcılardır.
“20. yüz yıldan kalma Ortadoğu diktatörleri” denilerek savaş açılan, Saddam, Esat ve Kaddafi gibilerinden sorulan hesabın, Nasırcılık, Baascılık ve “yeşil sosyalizm”cilik olarak da adlandırılan, İslamcılıkla birleşmiş Arap milliyetçisi anlayışlarla bu yönetimlerin o dönemlerin Sovyetler Birliği’yle “dostane ilişkileri”nin ve Filistin sorununda İsrail ve onun emperyalist korucularıyla çelişkiye düşmelerinin “son hesabı” olduğu da, CIA-Pentagon açıklamalarıyla tarihe kaydolmuştur. Esat’a ve Kaddafi’ye “halkın taleplerini yerine getirin!” diyen emperyalistlerin ulaklığını da üstlenen Türkiye’deki yeni tiranın, Kürdistan topraklarında sürdürdüğü bombardımanın Kürt ulusunun, Kürt halkının talepleriyle uygun olduğunu söyleyecek bir “aklı evel” varmıdır bilinmez ama, Esat’a, “halka karşı silah kullanma!” diye üstten konuşan Erdoğan’ın, Kürtleri silahla dize getirmeye çalıştığını bilmeyen yoktur.
Halkların yararına olan bugünkü burjuva ve zorba yönetimlerin tümünün yıkılması, emperyalist güçlerin bölgeden kovulması ve halkların yönetiminde barış içinde ve eşit ilişkiler temelinde demokratik yönetimlerin oluşturulmasıdır. mücadele buna yönelmeli, bu amaçla halklar arası dayanıma geliştirilmelidir. ‘Barış içinde’ ve ‘kardeşçe’ yaşam ancak bu yolla kurulabilir. Değişim denen iktisadi-sosyal; tarihsel ve toplumsal gelişmelerin lafzının ardına gizlenerek, halkların en kararlı ve en barbar düşmanlarını (emperyalistler ile onların herbir ülkedeki burjuva uşakları ve uzantıları) onların dostu göstermeye kalkışanlar, emekçileri aldatmaktan ve onların hangi ülkede olursa olsun, sömürü ve baskıya karşı, özgürlük ve demokrasi için yürüttükleri mücadeleye zarar vermekten başka bir şey yapmış olmazlar.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa