İffet, Yeşilçam’ın namus teması en bol filmlerinden biriydi. Dizi uyarlaması da aynı tutuculuk ve geri kafalılıkla karşımıza çıkmaya hazırlanıyordu. Daha da fenası oldu. Tanıtımlarını gördükçe, insana “Keşke bununla kalsaydı” dedirtecek şekilde gelişiyor her şey.
İffet’in ünlü bir tecavüz sahnesi var, malum. Yaratıcı olduğu doğru, ama nihayetinde bir tecavüz sahnesi ve soru şu: Bir tecavüz sahnesi üstüne bu kadar çok laf etmenin sağlıklı olmadığını düşünecek kimse yok mu? “Yaratıcılık” konusunda söylenecek şey de, aslına bakarsak, gerçekçi bile olmadığı, Malkoçoğlu’nun tokatla adam öldürmesi gibi.
Bir şekilde dizinin tanıtımına hizmet ediyor diye, kanal bu sahneyi göstermese bile alttan alta bu reklamı destekliyor. En son “O sahne çekildi” diye haber bile yaptılar. Çünkü aslında dizinin özü, “o sahne”de gizli ve bir de RTÜK koşullarında o işin nasıl olacağını merak etmek falan gibi güncel eklentileri var.
Şöyle bir konuşup geçmek değil, her İffet sözü açıldığında o tecavüz sahnesini sırıtarak anmak, işlerin hepten mide bulandırıcı boyuta geldiğinden başka bir şeyi göstermiyor. “Kült” bir tecavüz sahnesi başlı başına bir hastalıktı. Aslında iki oldu.
Geçen sezonun en meşhur dizilerinden Fatmagül’ün Suçu Ne’nin de benzer bir muameleyi gördüğünü hatırlamak, daha da endişe verici. Tecavüz, orada da hikayenin önemli bir unsuru ama o sahneyi kültleştirmek, Fatmagül adını, “Suçu ne” kalıbını kullanarak sürekli tecavüze göndermeler yapmak, ilk filmi çok çok aşan bir arızaydı. Oyuncu Beren Saat’in taciz edilmesi bile o sahneyi hatırlatarak yaşanmıştı.
Gerçek bir ortak nokta var. İki dizide de, genç kadınların kendi suçları olmadığı halde “namus” belasına karşı bir hayat kurmaya çalışmaları anlatılıyor. Fatmagül’de entrika soslu, İffet’te daha arabesk. Ama basbayağı tecavüz dizileri gibi muamele görüyor bunlar, içinde başka kayda değer bir şey yokmuş gibi.
Dizilerin bu reklam anlayışı ve seyirci davranışı içinde var olmaya çalışması da, her şeye rağmen ayakta kalma mücadelesi veren kadınların hayatlarına paralel bir şey olabilir; diziyi yapıp gösterenlerin kendisi bu kitlesel tecavüze destek vermezse.
HİLAL CEBECİ, BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Bir ayda bile neler değişiyor. Temmuz ayında hakkında en çok haber çıkan, yani “en medyatik” ünlü olan Hilal Cebeci, Ağustos’ta aynı listenin ilk 10’unda yok. Temmuz öncesi yerine dönüvermiş.
Mesele, Twitter’da yayınlanan sutyenli bir fotoğrafla başlamıştı, ama ne başlamak. Yanında bir de “Yatıyorum panpişlerim” diye yazınca, popüler kültür lisanına bir de kelime hediye etmiş oldu. Bir aylık haberlerin bütün malzemesi bu. Sonra, sonra herhalde bir tek fotoğrafın saltanatı fazla sürmedi.
Somali’ye götürülmemesinde bozulacak bir şey yok belki de. Onun meşhurluğu da buraya kadarmış. O arada Twitter’da artırdığı takipçi ya da “panpiş” sayısıyla, belki ikinci bir çıkış yakalar, belki yakalamaz. Şimdilik sadece anlaşılamamaktan yakınıyor.
Dün gazetemizde neredeyse yirmi yıldır görünmeyen bir şarkıcıyla, İlhan İrem’le yapılmış bir röportaj vardı. Kendi isteğiyle müzikten, piyasadan, medyadan uzaklaşma nedenlerini anlatmıştı. Anlaşılamamaktan yakınacak biri varsa, o da kendisi olmalıydı aslında.
Ama bayrak birkaç haftalık macerasıyla Hilal Cebeci’de.
Popüler medyatiklik ölçütleri hiç sağlıklı değilse de, yaptığı işle gündemde kalanla, gündemde kalmak için iş yapanı hâlâ birbirinden ayırmak mümkün.
Son röportajında “Kalıcı olmak istiyorum” demiş ya Nihat Doğan, bu çemberi kırarsa o kırar. Her gün yeni bir şey bulup gündemde kalmaya çalışarak, ortada yaptığı hiçbir şey yokken hakikaten uzun süre medyada görünmeyi başarırsa, göreceğiz.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et