05 Eylül 2011 09:46

Barış hemen şimdi!

Barış hemen şimdi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ankara. BDP Kongresi, öncelleri gibi bir halkın coşkusunu, heyecanını ve kararlılığını yansıtıyordu.
Başkanlık kürsüsünün yanındaki Türkiye Cumhuriyeti bayrağına bakarken, bir yandan da 1996 kongresini hatırlıyordum.
Akıl almaz bir kalabalık ülkenin her yanından başkente akın etmişti.
Kongre salonu dolup taşıyordu.
Bütün Kürt toplantıları aynı zamanda bir festival gibidir, insanlar buluşur hasret giderir.
1996 yılında, Susurluk kazasının da etkisi ile ortam rahatlamış gibiydi.
Haziran ayında İstanbul’daki barış mitinginde on binler barıştan yana ağırlığını koymuştu.
HADEP ciddi bir atak hazırlığı içindeydi.
Ve Ankara’da kongre salonunda, Türk bayrağının süzülerek aşağı inişini bugün gibi hatırlıyorum.
Bir anda, devletin karanlık güçleri atağa geçti.
Genelkurmayın meşhur bayrak fetişizmi ve kampanyası o gün başladı.
Neredeyse İstanbul’un her tepesinde devasa bir bayrak dalgalanmakta…
Her kentte, neredeyse her tepede…
Kongre salonundan çıkarken, kendimizi bir av hayvanı gibi hissetmiştik.
Bir çevik kuvvet koridorundan geçerek dışarı çıkılabiliyordu.
Ve insanlar seçiliyordu.
Ve en son kalanlar vahşi bir dayaktan geçirilecekti.
Ve memleketlerine dönen partililerin arabaları kurşunlanacaktı…
O gece yanlış hatırlamıyorsam 3 arkadaş ölecekti.
Parti merkezleri saldırıya uğrayıp, cam çerçeve indirilecek, bazı ofisler yakılacaktı.
O sıralarda Ayşe Nur Parti Genel Meclisindeydi.
Eğitim programı bahane edilerek bütün GM üyeleri hakkında gıyabi tutuklama kararı çıktı 1997’de.
Ayşe Nur uzun bir süre açık faaliyet gösteremeyecek, yeraltına çekilecekti.
Ama o koşullarda bile Mesut Yılmaz Taksim’de iken, 10 bin Kürt kadınının Taksim Meydanı’na çıkışını sessizce organize edişini hatırlıyorum.
Her neyse, bu kez bayrak yerinde idi, kimse de bundan gocunmuyordu.
Daha önemli ve ciddi başlıklar tartışılıyordu.
Kürtler ne istediklerini bilmiyor diyenler, tam açık konuşmuyor diyenler, artık bahane bulmasın.
Eş-Başkan Kışanak,  madde madde çok açık ve net bir biçimde sıraladı.
Bu bakımdan bu son kongreyi, tarihin önemli bir dönemeci olarak algılıyorum.
Bu maddeler, bir tarihi başlatan bir içeriğe sahip.
Özellikle adem-i merkeziyet kavramı ile, özerklik talebi kendi tarihsel kökleri ile de buluşuyor.
Merkeziyetçilik ve tekçilik projesi denendi ve iflas ettiği kanıtlandı.
1908 Anayasal devriminin öteki alternatifi, özerkli ise tu kaka edilerek, tarihin çöp sepetine atıldı.
Daha doğrusu öyle sanıldı.
Ve tarih, şimdi özerklik yanlılarını haklı çıkardı.
Onurlu, herkese kendi kimliği ve onuru ile barış içinde birlikte yaşama olanağı sunan kardeşlik projesi, aynı zamanda geçmişin yarım kalmış devrimini de tamamlayacak.
Üniversite yıllarımda kafamın aydınlanmasını sağlayan kaynaklardan biri de, Hasan Amca’nın “Doğmayan Hürriyet” adlı kitabıydı.
Çerkes kökenli olan Hasan Amca, ihanete uğrayan bir devrimi anlattı ve İttihatçıların bunu nasıl gerçekleştirdiğini sergiledi.
Hasan Amca, aynı zamanda Ermeni Tehciri döneminin doğru ve vicdan sahibi ender örneklerinden biriydi.
1919’da Alemdar gazetesinde bu vahşeti ve bunu yaratan İttihatçı mekanizmayı deşifre eden yazı dizisini, o zamanın Ergenekon yapılanmasından aldığı tehditler nedeniyle yarım bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra da yurt dışına sürgüne gitti.
Hasan Amca, ancak 1960’lı yılların başında ülkeye dönebildi: Döndüğünde kendisine Yaşar Kemal’in sahip çıktığını biliyorum
Evet, Kışanak, bir halkın onurundan bahsetti.
Onursuz bir barış zaten barış olamaz.
Gerçekçi önerilerde bulundu.
Belediye ve il meclislerinin gerçek bir halk temsiliyeti sağlama olanağına işaret etti.
Kemalistler, o dönemde Sovyetlerden de etkilenerek, yerel yönetimde etkin olacak il meclislerini oluşturmuşlardı.
Ama bu meclisler asla bir halk sovyeti özelliği kazanamadı.
Kemalistler 90 yıl boyunca zaten sadece öze değil biçime önem verdi ve önemli olanakların özünü boşalttı.
Kemalist devrimin harf devriminin bir amacı da, bir çeşit amnezya yaratarak, genç kuşakları dünden kopararak kendi formatına uygun olarak biçimlendirmekti.
Kürt sorunu sadece kültürel hakların tanınması sorunu değil.
Önemli bir zihniyet değişimine ihtiyaç var, egemenler arasında.
Gündem gazetesinin karşısında,  on yıllardır boş, metruk vaziyette, herkesin kapmaya çalıştığı bir Rum Mektebi var.
Kürt arkadaşlarıma, “Rumlara ana dil hakkı, eğitim hakkı tanındı da, n’oldu?” diye sorarım.
Bunlar var, ama o okula gidecek Rum kalmadı memlekette.
Sistematik biçimde kaçırıldılar.
Egemenler ve yönetenler arasında ciddi bir zihniyet devrimi yaşanmadığı sürece, kazanılan hakların içeriği boşaltılacak, insanlar bunları kullanılamaz hale getirilecektir.
Ne yazık ki ülkede bir zihniyet devrimi değil, zihniyet çöküntüsü yaşandı bu ülkede.
Ülkenin kendini bilinçli, okumuş, kendini aydın sayan kesimleri arasında güçlü bir ulusalcılık ve ırkçılık dalgası yükseldi.
Bu Türk militarist ideolojisinin Türkiye halklarına verdiği en büyük zarar oldu, son 20 yıl içinde.
Ve barışı yakalama şansı ıskalandı.
Barışa o kadar yakınken.
Kürtler bu kongrede sundukları proje ile masadan kalkmadıklarını kanıtladılar.
Darısı masayı bir darbeyle ters döndürenlere...
Barış, Hemen Şimdi!
Soykırım, Asimilasyon ve İnkara Son!
Bir Daha Asla!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa