07 Eylül 2011 10:18

Yargının siyasileşmesinde mihenk taşı

Yargının siyasileşmesinde mihenk taşı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de henüz başlayan Deniz Feneri soruşturması, artık “Yoksullara yardım” adına toplanan 41 milyon avroluk , Almanya tarihinin en büyük yolsuzluk ve dolandırıcılık davası olmayı çok aşmış bulunuyor.
Çünkü bu dava, öncelikle Almanya’da Deniz Feneri e.V. davasının sonuçlanmasından iki buçuk yıl sonra Türkiye’de açılabilmesiyle aslında, arkasında iktidar partisinin de bulunduğu iddia edilen bir skandala dönüşmüştü. Ancak bununla da yetinilmemiş olmalı ki, skandal iyice kör gözüm parmağıma biçiminde, soruşturmayı yürüten üç savcının iddianameyi hazırlama aşamasına geldikleri  bir dönemde görevden alınmasıyla katmerli bir skandala dönüştü. Öyle ki, Adalet Bakanı televizyona çıkıp, savcıların görevden alınmasının “Hukuka uygun” olduğunu savunmak zorunda kaldı. Ve savcıların görevden alınması için dayandıkları gerekçeyi açıkladı. Ancak bakanın bu açıklaması da kimseyi tatmin etmemiş görünüyor. Çünkü, Deniz Feneri savcılarının görevden alınmasına gerekçe gösterilen, “mahkeme kararının bir bölümünün üstünü örterek, dosyayı işleme koyma” biçimindeki uygulamanın, örneğin Ergenekon davası savcıları ve Erzincan davasının savcıları tarafından da uygulandığı ama Adalet Bakanlığının ve HSYK’nın bugüne kadar bu nedenle savcıları görevden almadığına dikkat çekilmektedir.
Söz konusu olan Deniz Feneri davası olunca, bakanlığın ve HSYK’nın böyle aşırı titizlenmesi, dava ile ilgili bu dolandırıcılık davasının arkasında siyasi güçlerin olduğu yargısıyla birleşince elbette ki, tartışma büyümektedir. Dahası, bugün Adalet Bakanının açıklamalarına karşın, bırakalım muhalifleri, bugüne kadar pek çok konuda hükümete yakın pek çok yazar, çizer, gazeteci, hukukçu da bu açıklamadan tatmin olmuş değildir. Bu yüzden de sorun, Almanya’da bir dolandırıcılık davası olmaktan öte, Deniz Feneri sanıklarının yargılanması üstünden tartışma, Türkiye’de savcıların ve yargıçların iktidardan bağımsız davranıp davranamayacağı, “yargı bağımsızlığı”, “Hükümetin yargıyı nasıl denetime almış olduğu”  sorununa dönüşmüştür.
Özellikle geçtiğimiz yıl referandumla, “Yargının demokratikleşmesini ve bağımsızlığını güçlendirme amaçlı bir anayasa değişikliği” olarak getirilen ve bu anayasa değişikliğine bağlı olarak yeniden düzenlenen HSYK Kanunu ile savcıların ve hakimlerin, demokratikleşme adına gerçekte hükümete bağlandığı ortaya çıkmıştır. Böylece Deniz Feneri Davası, mevcut HSYK’nın nasıl bir kurula dönüşmüş olduğunun, hükümetin Adalet Bakanlığı eliyle hakim ve savcıların bağımsızlığını nasıl tümüyle ortadan kaldıracak bir pozisyon edindiğinin mihenk taşına dönüşmüştür.
Bu vesileyle davaya böylesi hoyratça müdahale, hükümetin Deniz Feneri davasında dolandırıcılık ilişkilerinin uzanacağı yerlerden çok çekindiğini de göstermektedir elbette. Bu yüzden hükümetin, “Yargı sistemini ne hale getirdiğinin” ortaya çıkmasını göze alacak kadar gözünü kararttığı anlaşılmaktadır.
Önceki gün adli yılın açılmasıyla ilgili yapılan törende “yargı bağımsızlığı” konusunda, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yakın arkadaşı, yeni atanmış yargıçların “blok oyuyla” seçilmiş Yargıtay Birinci Başkanı A. Nazım Kaynak’nın konuşması, elbette “çok tarihi” bir konuşma olarak yargı tarihimize geçmiştir! Yargıtay Birinci Başkanı Kaynak, bırakalım yargı bağımsızlığının artırılması ve yargının daha iyi işlemsi konusunda yıllardır öne sürülen talepleri savunmayı, hemen tüm hukuk çevrelerinin, hatta görünüşte de olsa hükümetin bile şikayet ettiği “uzun”, “Tutuklamanın cezaya dönüştürülmüş” olmasını savunmuştur.
Onun bu konuşmasını dinleyen devlet ricali ve hükümet erkanı herhalde, “İşte bizim istediğimiz Yargıtay Başkanı!” demişlerdir.
Peki, “Canım ne var, anayasa değişikliği ile yargı demokratikleşiyor”, “Hakimler oligarşisi yıkılıyor!”  diyen “yetmez ama evetçi”ler, liberaller, AKP’den demokratik reformlar bekleyenler ne diyeceklerdir bu, daha değişikliğin üstünden bir yıl geçmeden, Deniz Feneri davasının bir yargı skandalına dönüşmeye başlamasına, Yargıtay Başkanı Kaynak’ın tutumunda yansıyan yargı tablosuna?
Ve aynı siyasi-yargı anlayışı; dün BDP’nin pazar günü yaptığı kongresi için soruşturma başlatmıştır. Böylece yargı bağımsızlığı ve siyasileşmeyi; bu siyasileşmenin hükümet emrinde aşırı bir siyasileşme düzeyinde olduğunu gösterecek yeni bir örnek davamız olacak görünmektedir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa