Ne Değişti?
Fotoğraf: Envato
12 Eylül 1980 Türk siyasi tarihinde, toplumu çağdışı yöntemlerle emperyalist sistemin kölelik düzenine dönüştüren bir darbenin adıdır. İnsan haklarının, hukuk devleti kavramının, bireyin düşünme ve düşündüğünü özgürce ifade edebilme hakkının yok sayıldığı bir dönemin adı. Yargısız infazların yolunun açıldığı, gazetelerin kapatıldığı, kitapların toplatıldığı, filmlerin yakıldığı gösterimden kaldırıldığı, siyasi partilerin, sendikaların faaliyetlerinin durdurulduğu, insanların yüreğine korku, endişe tohumlarının yerleştirildiği, izleri günümüze dek uzayan unutulmayan acı dolu bir tarih. Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak önemli toplumsal olaylarda gazeteciliğin temel işlevi özgür eleştiri ve muhalefet görevi açısından bir bütünlük sergilemekten uzak duran Türk basını 12 Eylül darbesinde de toplu bir direnç gösterme başarısı gösterememişti. Kimi gazeteciler, yazar ve çizerler sıkıyönetim mahkemelerinden, cezaevlerinden yakayı kurtaramazken, kimileri de ülkeyi kardeş kavgasından kurtaran darbecilere övgü düzüyor, paşaların sofrasında yer alabilmek için araya ricacılar koyuyorlardı. Oysa istatistiklere göre, o günlerde 39 ton gazete ve dergi imha ediliyor, yaygın basından 13 büyük gazete için ceza davaları açılıyordu. Yayıncılar ve gazetecilerden bazıları gece yarısı askeri araçlarla evlerinden alınıyor, işkenceye uğruyorlardı. Bunlardan biri yayıncı İlhan Erdost, Mamak cezaevine götürülürken başına aldığı darbeler sonucu 7 kasım 1980’de yaşamını yitiriyordu. 17 yaşındaki Erdal Eren ise idam sehpasına gönderiliyordu. Öğrencilerinin serbestçe düşünen, irdeleyen, çağdaş bireyler olabilmesi için uğraş veren 120 öğretim üyesinin üniversitedeki işlerine son verilirken ünlü YÖK de bu cuntanın armağanı olarak doğuyor ve bugünlere geliyordu.
Peki bugün ne değişti? 12 Eylül Anayasası kimi maddelerinde yapılan kimi değişiklikler demokratik olmayan kurumlarını korunmasını engellemiyor. Devlet Güvenlik Mahkemelir kalkıyor ama özel yetkili mahkemeler. Savcılıklar aynı işlevi görüyor. Meclisteki çoğunluğuna karşın halkla bütünleşen bir anayasanın derdinde değil AKP. Tersine yasama, yürütme, yargıyı tek elde toplayan bir başkanlık sisteminin sevdasında. Özerk tüm kurumlar iktidarın bakanlıklarına bağlandı. Yargı siyasallaştı. Düşünceyi ifade özgürlüğü kısıtlı. Cezaevlerindeki gazeteci ve aydınların çokluğu 12 Eylülü aratmıyor. Kitaplar yine toplatılıyor. Hatta basılmamış kitaplar toplanarak imha ediliyor. Ana akım medya denetim altına alınıyor. Salt gazetecilik için uğraş verenlerse gazetelerinden ayrılmak durumunda bırakılıyor. Ceza yasalarında antidemokratik maddelerin değiştirilmesi yolunda hiçbir irade gösterilmiyor. TMK insanların özgür düşünme, ifade etme ve yazma, çizme hakları üzerinde Demoklesin kılıcı gibi. Yani bu ülkede günün birinde herkes terörle ilişkilendirilebilir. Ahmet Şık gibi Nedim Şener gibi kitap yazmaya soyunursa ya da film çekmeye, karikatür çizmeye kalkışırsa... Bu yasaya takıldığımda aklıma hep Cemal Süreya’nın “Kısa Türkiye Tarihindeki” dizeleri takılır:
Şelaleye
Düşmüştür
Zeytinin dalı
Celaliyim
Celalisin
Celali
- Korku üzerine 27 Kasım 2024 04:35
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10
- İçe bakış 25 Eylül 2024 01:47
- Çivisi çıkmış toplumda çocuk olmak 18 Eylül 2024 04:28
- Çıkmaz sokak 11 Eylül 2024 04:44
- Çocuğun gördüğü düştür barış 04 Eylül 2024 04:10
- Orman Siyaseti 21 Ağustos 2024 04:24