16 Eylül 2011

Şimdi yağmalamak için kavga zamanı!

Başbakan Erdoğan’ın Mısır, Tunus ve Libya’yı kapsayan ziyaretine ilk tepki, Fransa ve İngiltere’den geldi.
Erdoğan’ın ziyareti öncesinde Libya’ya alelacele bir ziyaret yapacakları belirtilen Fransa Devlet Başkanı Sarkozy ve İngiltere Başbakanı Cameron’un ziyaretleri adeta, Erdoğan’a karşı yapılmış, “Libya’yı size kaptırmayacağız” hamlesi gibi görünüyor. Bu alelacele ziyaretin başka bir tarifi yok gibi görünüyor.
Çünkü bu iki ülke, Libya’nın yeniden inşasında, İtalya, Fransa ve İngiltere’nin en ciddi rakibinin Türkiye olacağını biliyorlar. Ancak onları asıl rahatsız edenin “Türkiye’nin sadece Türkiye olmadığı”, geleneksel Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi “Kuzey Afrika Ortadoğusu”nda da Türkiye’nin ABD desteğini arkasına almaktan öte onun sözcüsü gibi de davrandığını fark ediyor olmalarıdır.
Doğrusu Erdoğan da; Türkiye ve İslam ülkelerinde verdiği mesajların ne kadar ABD’den bağımsız, Türkiye’nin hatta Tayyip Erdoğan’ın kişisel iradesinin eseri olduğu anlaşılsın gayreti içindeyse; İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkelere de tersine, Türkiye “ABD’nin stratejik ortağı”, “ABD’nin bölgesel lider ülkesi”, “Ortadoğu’daki model ülke” olarak algılanmasını sağlamak için çaba gösteriyor. Nitekim Kahire’de yaptığı konuşmalarda, bölgedeki İslam ülkelerinin yönetimlerine verdiği, demokrasi, özgürlükler, laiklik, “reformlar”, ülkelerin bölgedeki pozisyonları vb. konulardaki mesajlarında, çiçeği burnunda ABD Başkanı olarak, 2009 martında Mısır’a gelen Obama’nın Kahire konuşmasında verdiği mesajla aynı vurguları içeriyor olmasından da anlaşılmaktadır.
Dış politikasını, ABD’nin Ortadoğu stratejisine uydurmada hayli ileri adımlar atmış Türkiye’nin, Mısır, Libya, Tunus gibi ülkelerde AB ülkelerini zorlaması, “İslam” yakınlığı yanı sıra Akdeniz’de ABD ile birleşerek Fransa ve İtalya’nın Kuzey Afrika’da ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını baltalaması beklenemez değildir.
Ancak, Libya’ya saldırıda batı emperyalizmine sadece genel olarak liderlik değil pratikte de öncülük eden Fransa’nın Libya’nın yağmalanmasında (Bu, Kuzey Afrika ve bir ölçüde Mısır’da da iddia sahibi olmaktır) da birinci sırada olmak isteyeceği, Libya’nın Fransa’dan sorulması”nda ısrar edeceği anlaşılmaktadır.
Libya’da batılı emperyalistlerin ve Türkiye’nin askeri ve mali desteği ile Bingazi ve Başkent Trablus’u ele geçiren Libya Milli Kurtuluş Cephesi, henüz Kaddafi’yi teslim alamadığı gibi, ülkenin dört ayrı bölgesinde de Kaddafi yandaşlarının direnişlerinin sürdüğü haberleri gelmektedir. Bunun da ötesinde Yeni Libya yönetimi, Kaddafi güçlerini yenmek için daha çok silaha ve desteğe ihtiyaç duyduğunu söylemektedir. Dolayısıyla Libya’da yönetimi ele geçiren hükümetin son derece zayıf, Libya halkından desteği tartışmalı, Kaddafi sonarsında rejimin halk indinde ciddi bir dayanağının olmadığı ve kolay kolay da olamayacağı anlaşılmaktadır. Bu da; bir yandan yönetimde iç kavgaları kışkırtırken öte yandan da batılıların müdahalelerini; Libya’yı yağmalama girişimlerinin de öyle kolayca sonuca ulaşamayacağını, tersine paylaşım mücadelesinin çok sert ve çatışmalı olacağını göstermektedir.
Bu yüzden de Tayyip Erdoğan’nın girişimine karşın Fransa ve İngiltere’nin “birinci adamları” düzeyinde tepki göstererek, Libya Hükümetini bir an önce “bağlama” telaşına düşmeleri, bunun için kendilerini küçük düşürmeyi göze almaları rastlantı değildir.
Benzer bir durum aynı derecede acil olmasa da Mısır ve Tunus için de geçerlidir. Bu sonbaharda iki ülkede de seçimler olacak, yeni anayasalar yapılacaktır. Dahası iki ülkede de eski rejimin kalıntıları vardır ve yeni güçler de ne yapacakları konusunda aralarında bir birlik sağlamış değildir. Ve bu iki ülkedeki güçler, şimdilik, seçimden kendilerinin üstün çıkacağı hesabıyla sessizdirler. Ancak, taleplerinin karşılanmaması durumunda yığınların yeniden meydanlara çıkma ihtimali de güçlüdür. Bu yüzden de arkasında ABD olan Erdoğan da, Sarkozy, Cameron, Berlusconi de  gidişata müdahale etmek için “kendi ayırım çizgilerini dayatmaya” girişmişlerdir. Erdoğan’ın Mısır’da “Şeriat esaslı bir anayasa” isteyen Müslüman Kardeşler’i küstürmeyi göze alarak “laik anayasa” tavsiyesinde bulunması da bu müdahalenin nerelere vardığını göstermesi bakımından önemlidir.
Eylül ayında BM’de Filistin’in bağımsızlığının oylanmasına kadar, Ortadoğu’daki gelişmelere müdahalede belki işin gösteri yanı önemli olmaya devam edecektir. Ancak, son günlerde olup bitenler, bölge ülkelerinin yağmalanması ve daha geniş alanlarda paylaşım için yeni mevziler tutulma aşamasına gelindiğini göstermektedir. Bu ise, dün ortak hareket edenlerin aralarında kavgaya tutuşmak için hiç bir fırsatı kaçırmayacakları, kaçıramayacakları demektir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et