Rejim ihraç edip füze kalkanı almak
Türkiye geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren yaşadıkları ile Ortadoğu rejimlerinden bir adım önde gözükmektedir. Şekli olarak da işlese, seçimler, parlamento gibi mekanizmalar Türkiye siyasal hayatına batıdan çok geç ama doğudan erken girmiştir.
Yirminci yüzyılın ortalarına kadar açık sömürge ya da yarı manda rejimlerinden çıkış ve nihayet dikta yönetimleri Ortadoğu rejimlerinin ortak karakteri olmuştur.
Bu yönetim modellerinin sürdürülemez hale gelişi elbette o ülkelerde ve bazen sürgünde yürütülen mücadelelerle doğrudan ilişkilidir. Ancak Ortadoğu’ya ilgi duyan güçlerin,bu değişim arayışını kendi lehine yönlendirme, şekillendirme ve sınırlandırma çabaları da göz ardı edilmemelidir.
Bu iki ya da çoklu değişim dinamiği karşısında Türkiye nerede durmaktadır?
Başbakanın son ziyaretindeki söyleme de yansıdığı üzere Türkiye tıpkı Orta Asya ve Kafkasya da olduğu gibi “ağabeylik” rolüne taliptir. Şimdilerde kimsenin ilgi odağı olmayan Asya’ya yönelik Özal’lı yılların söylem ve yaklaşımını azıcık hatırladığımızda benzer refleksleri kolayca görebiliriz.
Koçbaşı mı, yoksa etkin bir aktör mü olmak istediğimiz konusunda elbette değişen koşulları dikkate almalıyız. Türkiye’nin tarihsel gücü üzerine siyaset üretmenin avantajları kadar zorlukları olduğu ihmal edilmektedir.
Dahası bugün ve muhtemelen yarınlara damgasını vuracak gerilim alanlarında renk vermeden siyaset yapmanın riskleri ortadadır. Hele füze kalkanı gibi konularda İran başta olmak üzere bölge ülkelerini ciddi biçimde tedirgin eden bir pozisyon aldıktan sonra bölgesel liderliğe oynamanın ne anlama geleceğini daha açık tartışmalıyız.
İslam, demokrasi, laiklik gibi konularda Türkiye sentezinin nasıl bir model ortaya çıkaracağı elbette başlı başına bir analiz gerektiriyor. Baskıcı yönetimlerden kurtulmak ile halk yönetimine geçmek arasındaki süreci hafife alan değerlendirmeler büyük bir yanılgıya dönüşebilir. Turuncu devrimler konusunda yaşanan kırılmalar, bu açıdan ilginç örnekler içermektedir.
Türkiye sadece orta ve uzun vadede değil kısa vadede de kimi maceraların içinde kendini bulabilir. O aşamada yüzme hevesimizle , bizi havuza kimin ittiği sorusunun cevabını ayırt etmek çok önem ifade etmeyecektir.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzsüzlük seferberliği
“Vergide adalet” sözünü ağzından düşürmeyen Maliye Bakanı Şimşek’in başlattığı seferberlikten yine sermayeye kıyak çıktı. Bütçede sermayeden alınacak 2.2 trilyon TL vergi gelirinden vazgeçen iktidar, trilyonlarca liralık gelir elde eden 100 şirketin, 62.5 milyar liralık vergisini erteledi. Yüksek enflasyon nedeniyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan patronların ödeyeceği vergi kuşa dönecek.
Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.
Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.
Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

Renault işçilerine kayyım atandı

Koç’un Bıçakçılar’ında; düşük ücret, mobbing, çifte standart…

Gençler gelecek kaygısı ve çetelerin cenderesinde

Evrensel'i Takip Et