Silahlar sussun görüşmeler sürsün!
Fotoğraf: Envato
Norveç’in başkenti Oslo’da PKK Avrupa Temsilcileri ile MİT müsteşarı düzeyinde devletin temsil edildiği görüşmelerin kaydının “basına sızdırılması” sonrasında, PKK ile yapılan görüşmeler konusu yeniden gündeme geldi.
Elbette hem hükümet cenahında hem de siyaset alanında ve basında, bu konuda çeşitli görüşler öne sürüldü; daha da sürülecek görünüyor.
“Kayıtlar”dan anlaşıldığına göre, bu “sızan görüşme” öncesinde Oslo’da dört görüşme yapılmış. Beşinci görüşmeden sonra da bu görüşmelerin sürdüğü anlaşılıyor.
Kuşkusuz bu görüşmeler hakkında; içerik olarak da kimin ne amaçla sızdırdığı gibi spekülasyona açık konularda çok şey söylenip yazılacaktır. Ancak, görüşme kayıtlarının sızmasından sonraki basın ve siyaset dünyasındaki gelişmeler dikkate alındığında şunlar söylenebilir:
1- Görüşmeler hükümetin ilgisi ve bilgisi dahilinde yapılmış: Bundan bir-iki yıl öncesine kadar, bu görüşmeleri, “Biz teröristlerle görüşmeyiz” diye reddeden AKP Hükümeti, görüşmelerin yapıldığı inkar edilemez biçimde ortaya çıktıktan sonra, “Görüşmeleri devletin bazı kurumları yapıyor. Hükümetimizin bu görüşmelerle ilgisi yoktur.” demeye başlamıştı. Ancak “sızan” beşinci görüşme kayıtları göstermektedir ki, görüşmeler hükümetin emriyle, onun ilgisi ve bilgisi dahilinde yapılmıştır.
2- AKP-şoven milliyetçi odaklar ittifakı oluştu: “Kayıtların sızmasından sonra; şoven milliyetçi (MHP’den İP’ye kadar) odaklar ve onların basındaki sözcüleri, hükümeti PKK ile görüşmekle suçlayıp, “Bölücülerle görüşme, onları cesaretlendirdi” üstünden görüşmelere karşı çıkıp, askeri önlemlerle PKK’nin çökertilmesini savunmaktadır. Bu eleştirilere karşı duran AKP ise, görüşmelerin hükümetin bilgisi dahilinde olmadığını, “Devletin böyle pis işler yapan kurumları” üstünden görüşmelerin olduğunu öne sürerek, Kürtlerin temsilcileriyle görüşerek sorunu çözmeyi savunma cesaretini göstermemektedir. Tersine AKP ve hükümet cephesi ise, görüşmelerle bir ilgisinin olmadığını öne sürüp, sorunun görüşmelerle çözülmesi tutumunu da dışlamaktadır. Başbakan bu görüşmelerdeki önemli adamı, yeni MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı savunacağını söylemektedir. Ama görüşmeleri ve görüşme fikrini savunmadığı gibi, “Habur süreci sona ermiştir” diyerek de barış ve yumuşamanın egemen olduğu değil, sertlik ve çatışmanın egemen olduğu bir dönem tarifi yapmaktadır. Böylece AKP ve hükümet, görünüşte onlara karşı duruyormuş gibi yaparken gerçekte sağ ve “sol” şoven milliyetçi çevrelerle aynı mevziye girmiş bulunmaktadır.
3- Halk kesimleri, “Silahlar sussun, sorun çözülecekse PKK ile de görüşülür” tutumunda: Siyaset dünyası ve basın böyle “Teröristlerle, bölücülerle görüşme onlara destek verir mi vermez mi” gibi “yüksek tartışmalar” yaparken, geniş halk kesimlerinin; PKK ile hükümetin görüşme yapmasında hiç de sakınca görmediği anlaşılmaktadır. Ve yine, basında az çok aklı başındaki yazarların, aydınların ve Meclisin ikinci büyük partisi CHP’nin de “Kürt sorununun barışçıl çözümünün yolunu açmak için PKK ile görüşme yapılmasana” karşı olmadığı yazılanlardan, yayımlanan bildirilerden, çıkan haberlerden biliniyor. Çünkü; çeyrek yüzyıldır yaşananlar, halk çoğunluğunu ve bu sorunun var olmasından siyasi ya da ekonomik rant sağlayan, milliyetçi- ırkçı odakların yarattığı alaboraya kapılmayan herkesi; “Silahlar sussun ve sorun bir an önce çözülsün!” noktasına getirmiştir. Burada; Oslo (ya da bir başka yerde), İmralı, yanı sıra Mecliste oluşturulacak bir komisyon etrafında “görüşmelerin sürmesi”, sorunun silahsız, barışçıl yollardan çözülmesinin tek yolu olarak görülmektedir.
Halk kesimlerinden aydınlara, siyaset alanından gazetecilere; “görüşmelerin sürmesi” doğrultusunda böyle bir geniş bir anlayış birliği ortaya çıkarken, AKP ve hükümeti; tersine, sorunu silah ve baskıyla çözmeyi esas alan bir yola girmiştir. Sorunun demokratik çözümü konusunda bugün asıl handikap budur!
Son Oslo görüşmeleri üstünden çıkan tartışmayı AKP ve hükümetinin Kürt sorununun çözümü konusunda şiddeti esasa alan “yeni stratejisini” propaganda etmek için kullanması, elbette ki, tarihi bir sorumluluktur. Erdoğan ve partisi; görüşmeleri başlatıp, barışçıl çözüm arama yoluna mı girecek, yoksa bugün girdiği şiddetin ve silahların konuştuğu yoldan mı yürüyecek bunu da yakında göreceğiz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00