18 Eylül 2011 11:42

Yarışçılar ve sponsorlar hazır mı?

Yarışçılar ve  sponsorlar hazır mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2011-2012 eğitim-öğretim yılı bugün başladı.
Bugün ilköğretim okullarında ve liselerde 16 milyonu aşkın öğrenci ve 700 bin eğitimci ders başı yapıyor.
Gerçeğine bakılırsa, dershane sistemi sayesinde eğitim yılı, eğitimin başlaması ve bitimi gibi kavramlar çoktan eskiye dair kaldıysa da yine de 16 milyon öğrenci ve 700 bin eğitimci için “eğitim-öğretim yılının başlaması” elbette önemlidir. bu vesileyle sorunların tartışılması yerindedir.
Nitekim günlerden beri, eğitim yılının başlaması vesilesiyle Eğitim Sen başta olmak üzere eğitimcilerin sendikaları, uzmanlar, eğitimciler yeni yılda eğitimin, eğitimcilerin, velilerin, öğrencilerin karşı karşıya bulunduğu sorunlardan söz edip bunların çözümü için öneriler öne sürüyorlar. Çünkü eğitimin sermayenin çıkarlarına göre düzenlendiği her toplumda “eğitim” demek; aileler için de, eğitimciler için de, öğrenciler için de sorun demek; üstelik her yıl artan sorunlar demek. Hatta, sadece emekçiler için değil, eğitimi, hem toplumu kendi çıkarlarına meşruiyet kazandırma hem de kendisine eğitilmiş eleman hazırlamaya indirgemiş sermaye ve onun hükümetleri için de pek çok bakımdan sorun demek.
Onun için eski bir eğitim bakanının “Şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdim” sözü yaygın bir “özdeyiş” haline gelmiştir!
Onun için olacak ilkokula başlama çağına gelmiş çocuklar, önlerindeki 15-20 yılın ne kadar sorunlarla dolu geçeceğini sezdiklerinden, büyüklerin bütün öğütlerine karşın “ağlayarak” okula giderler.
Evet günlerdir, eğitimdeki özelleştirilmeden, öğrenci kıyafetlerinin üretiminin tekelleştirilmesinden sağlanan rant bölüşümüne, öğrencilerin servisle taşınmasından okulların fiziki koşulların yetersizliğine, eğitimcilerin hükümet tarafından baskı altına alınmasından eşit olmayan koşullarda eğitime, ırkçı, şoven, gerici nitelikli müfredattan okullarda çeteleşme ve uyuşturucunun yaygınlaştırılmasına, ... sayısız sorunlar tartışılıyor. Elbette bu sorunlara, “anadilde eğitim” ve onun ihtiyaç duyduğu koşulların oluşturulmasının önündeki engelleri eklemek gerekir. Ve ciddi unvanlara sahip uzmanlar, gazete ve TV kanallarından bu sorunların her biri için ayrı ayrı “çareler” öneriyor, çözümler geliştirdiklerin iddia ediyorlar. Çoğu çözüm de uzmanına; uzmanın siyasi görüşüne, tuttuğu tarafa göre de değişiyor; bazen de taban tabana zıt oluyor.
Ve onları dinleyen emekçiler, bu sorunların çözülmeyeceğini, hatta her yıl daha da büyüyeceğini bildikleri için, kimin ne dediğine de pek aldırmıyor. Ne var ki bu “çözüm bolluğu piyasasında” doğru çözüm önerileri de gürültüye gidiyor.
Elbette sözü edilen sorunların bugün her biri bir gerçektir ve onların her birine karşı mücadele de önemlidir. Ancak bu mücadelenin nereye bağlanması gerektiğini anlamadan yürütülmesi de mücadeleyi anlamsızlaştırmaktadır.
Çünkü; 20 yüzyılda, sosyalizmin kapitalist ülkelerde yol açtığı en önemli reformların birisi sağlığın parasız hale getirilmesi ve halk sağlığını devletin bir görevi olarak anayasa ve yasalara geçirilmesi ise öteki de eğitimin devletin görevi olduğu ve her yurttaşa parasız olarak verilmesine dair atılan adımlardı.
Burjuvazi son 30 yılda bu tabloyu tersine çevirmek için uğraşmaktadır ve bugün eğitimde (sağlıkta da) bu doğrultuda önemli adımlar atmıştır. Ve “çocukların eğitimini ailenin görevi” haline getirmiştir. Bunu özel okullar, birbirinden farklı nitelikte devlet okulları, dershane ve sınav sisteminin yanı sıra ailenin burjuva mülkiyetçi (Benim çocuğum ve onun için her mihnete katlanırım) duygusunu kışkırtarak, eğitimin tüm yükünü ailenin sırtına yıktığı bir yarışa dönüştürmüştür.
Ekonomide rekabetin aşırı kışkırtılmasının sonucu ortaya çıkan “dibe doğru yarış” eğitim alanında bütün vahşiliği ile devreye sokulmuştur. Daha adını yazmayı öğrenmeden öğrenciye, yanındaki arkadaşıyla nasıl rekabet etmesi gerektiği öğretilmektedir. Ve bugün eğitimin temeline de bu “saf kapitalist ilke” konmuştur. Vu bu acımasız yarışta öğrenci yarışçı, aile ise sponsorudur! Okulların bitirilmesiyle bu yarış daha da acımasızlaştırılarak sürmektedir.
Dolayısıyla ailelerdeki çocukların eğitiminin sorumluluğunu alıp kamuya aktarmadan da sorunun gerçekçi bir çözümü yoktur. Belki kimi konularda hükümetlere geri adım attırılabilir, zaman zaman bu oluyor da ama sorunu özü buradadır.
Bunun yolu da bugün eğitim alanındaki öğrenci, aile ve eğitimcilerin demokratik, laik, bilimsel, parasız ve anadilde bir eğitim alma mücadelesini daha da ilerletmekten geçmektedir.
Eğitim alanında bugün, ancak böyle, demokrasi mücadelesine bağlanmış bir mücadele anlamlıdır.
Eğitim-öğretim yılına bunu unutmadan başlamak önemlidir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa