21 Eylül 2011 12:42

Gül’ün ziyaretindeki önemli ayrıntı

Gül’ün ziyaretindeki önemli ayrıntı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dört gün boyunca Almanya’da temaslarda bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tabir caiz ise gidip gezmediği yer kalmadı. Wahnsee’deki gemi turundan, Kreuzberg’deki Türk kahvelerine kadar...
Gezi çerçevesinde gidilecek-görülecek yerlerle ilgili Türkçe gazetede yer alan bir ayrıntı gerçekten ilginçti. Bu ayrıntıda, programa bilinçli olarak fabrikada Türkiyeli işçilerin ziyaret edilmesinin yer almadığı belirtiliyordu. Gerekçe olarak da Türkiye kökenli göçmenlerin değişimden geçtiğini, bu yüzden onları sadece işçi olarak göstermenin yanlış olacağı gösteriliyordu.
Hakikaten de “enteresan” bir yaklaşım göstermiş Gül’ün program hazırlayıcıları. Bir taraftan “Almanya’daki Türkleri işçilerden ibaret” olmadığı gösterilmeye çalışılırken, diğer taraftan ziyaretin Türkiye’den Almanya’ya göçün 50. yılına denk gelmesini özel olarak öne çıkardılar. Peki o zaman sormak gerekmiyor mu; 50 yıl önce Türkiye’den sefaletten kurtulmak için işçiler değil de; işverenler, mühendisler, avukatlar mı göç etti de bizim mi haberimiz yok?!
Unutulmaması gerekiyor ki: Türkiye’den Almanya’ya göçün özü işçi göçü, emek göçüdür. Bu nedenle eski başbakanlar Bülent Ecevit’in, Mesut Yılmaz’ın Köln’deki Ford fabrikasını ziyaret etmeleri tesadüf değildir. Gül’ün, Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin “işçilerden ibaret olmadığını” gösterme bakımından, fabrikada, bant başında çalışan işçileri ziyaret etmemek için sergilemiş olduğu bu hassas tutum elbette kimseyi şaşırtmıyor.
Çünkü; Türkiye, devlet olarak 50 yıldır Almanya’ya gönderdiği işçilere reva gördüğü politikayı özünde bugün de sürdürüyor.
50 yıl önce; döviz için “Eti senin kemiği benim” denilerek Sirkeci’den tıka basa trenlere bindirilerek Almanya’ya “postalanan” işçiler, geldiklerinde de yakalarını bir türlü kurtaramadılar. Sürekli Türkiye’ye para göndermeleri, yatırım yapmaları için teşvik edildiler. Bunun için devletin kendisi bile yüksek faiz, emeklilik... gibi uygulamalarda alın terini yurda çekmeye çalıştı. Yetmedi, Gül’ün ve Erdoğan’ın da içinde olduğu yıllarda Milli Görüş geleneğine başlı cami ve derneklerde İslami sermaye tarafından toplanan paraların nasıl da hiç edildiğini artık sağır sultanlar bile biliyor.
Almanya’ya gönderildikten sonra da kandırılan, dolandırılan, dini ve milli duyguları suiistimal edilen işçileri, şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek düzeydeki temsilcisi ziyaret etmeyi adeta “ayıp” sayıyor. Neymiş o “Türkler artık sadece işçi değil”!
Peki hepsi, tıpkı bundan 30, 40, 50 yıl önce işçi olduğunda ayıp mıydı? Mantığa bakarsan, alın teriyle fabrikada çalışmak ya da başka bir işi yapmak ayıpmış! Elbette, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenliler bugün geldikleri gibi değiller ve sadece fabrikalarda çalışmıyorlar. Şu günlerde sıkça dile getirildiği gibi, “Bizim artık iş adamlarımız, yazarlarımız, sanatçılarımız, gazetecilerimiz, avukatlarımız, doktorlarımız var”.
Peki varsa ne olmuş!
Ortada abes durum yok, hayatın akışı, göçün ilerleyişi içerisinde olan ve olması gereken gelişmelerdir. Bir ülkeden başka bir ülkeye göç eden bütün emekçiler gibi Türkiye kökenliler arasında da zamanla sınıfsal kökenler, sosyal katmanlar ve konumlarda farklılıklar oldu ve olmaya da devam edecek. Ama; bu durumun kendisi ne Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin ne de göçün karakterini değiştirecektir. Ve  daha uzun bir süre daha değiştirmeyecektir. Bu nedenle, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin gerçeğini gizlemek, aynı zamanda onların karşı karşıya olduğu ekonomik, sosyal sorunları görmemek, daha doğrusu görmek istememenin bir işaretidir. Alman toplumu içinde kariyer yapanların bu denli öne çıkarılması, fabrikada işçi olarak çalışanların görmezden gelinmesi bundan başka bir şey değildir.
Cumhurbaşkanı Gül ve diğer devlet görevlileri bugün sadece “marjinal” bir azınlığı görmek istiyor. Geçen hafta açıklanan bir rapora göre Almanya’da yaşayan 14 yaşından büyük 2 milyon 150 bin Türkiye kökenli göçmenin sadece yüzde 8.8’i yüksek okul ya da üniversite diplomasına sahip. Yüzde 37.8’inin ne Türkiye’de ne de Almanya’da sahip olduğu bir diploması var. Yüzde 30’a yakını da en alt okul biçimi olan Hauptschule ya da denge okulu diploması bulunuyor. Yine Türkiye kökenli göçmenlerin ezici bölümü fabrikalarda, taşeron firmalarda ya da kendi yağında kavrulan küçük aile işletmelerinde çalışıyor. Dolayısıyla, hali vakti yerinde olan, fazlaca bir derdi bulunmayanlarla görüşmek, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin sorunlarını dinlemek anlamına gelmiyor. Öyle görünüyor ki; bundan sonra da Türkiye’den Almanya’ya gelen siyasetçiler, devlet temsilcileri Türkiye kökenli göçmenlerin işçilerden ibaret olmadığı yönündeki çabalarını artıracak, emekçileri yok saymaya devam edecekler. Bu da, üzerinde yarım asır değil, bir asır, iki asır geçse de, Türkiye egemenlerinin Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli işçilere, emekçilere yaklaşımının özünde değişmeyeceğini gösteriyor.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa