Mücadele ve eylem anlayışı neden önemli?
Fotoğraf: Envato
Devrimci mücadele, devrimci eylem söz konusu olduğunda, herşeyden önce, emekçilerin talepleri için yürüttükleri mücadelenin kitlesel ve düzey olarak ilerletilmesini ve yükseltilmesini esas alan mücadele ve eylem akla gelir. Bu genelliği içinde, küçük grupların, meslek kesimlerinin, saldırılara hedef olmuş herhangi işyeri, fabrika, okul vs.in sınırları içindeki kişi ya da toplulukların çeşitli türden protestoları da devrimci mücadele ve eylem kategorisinde yerini alır. Herhangi kişi ya da siyasal çevre, grup, parti, dernek mensubu insanların şu ya da bu gerekçeyle düzenledikleri ve şekli, düzeyi ve araçları farklılık gösterebilecek eylemler, düzen karşıtlığı; sermaye ve siyasal-askeri güçlerinin saldırılarına karşı konması, önceki dönemlerin mücadelesinin ürünü olan ve fakat içinde bulunulan durumda gaspedilmeye çalışılan hakların korunması ya da yeni ihtiyaçların gerekli hale getirdiği taleplerin elde edilmesi için geliştirdikleri mücadele ve baş vurdukları eylemler bu türdendir.
Bunların herbiri ve tümünün en yakın amacı, sömürülen ve ezilenlerin; işçi sınıfı ve kent-kır yoksullarının, tekllerin baskısı altında inletilen geniş kesimlerin bu saldırılara karşı mücadelesinin ilerletilmesi ve şu ya da bu türden kazanımlarla sonuçlandırılmasıdır. Yakın ya da nispeten daha uzak bu amaç ve hedeflerin gerçekleşmesi, “güçler ilişkisi” gibi çok temel ve önemli bir etkene bağlı olmasının yanısıra, işçi ve emekçi hareketinin o andaki örgütlenme ve mücadele düzeyi ile de doğrudan ilişkilidir. Bunların olumsuzluğu durumunda, ya istenen gerçekleştirilemez ya da onun hayli uzağında kalan kısmi kazanımlarla yetinilmek zorunda kalınır. Bunlar kitle hareketinin gel-gitleriyle olduğu kadar; sömürücü sınıf ve güçleriyle sömürülen ve ezilenlerin kitlesi arasındaki sınıf kavgasının aldığı biçimler ve geldiği düzey ile de dolaysız bağlıdır.
Bu ‘genel’ bağlantı şunun için gerekliydi: Türkiye’de, özellikle son zamanlarda, emekçilerin taleplerini savunu ve bunun için sermaye ve hükümetinin saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltme adına gerçekleştirilen eylemlerin birçoğunda; devrimci eylem ve kitle mücadelesi anlayışıyla bağdaşmayan ve kimi somut talepler etrafında biraraya gelmiş iki ulus ve diğer azınlıklardan ve tüm inançlardan işçi ve emekçilerle ilerici aydın ve gençlik çevrelerinin bu birliğini dahi gözetmeyen ve polis-asker provokasyonlarına karşı duyarlı olma gereksinimini dikkate almayan çeşitli ‘daha aktif” küçük gençlik gruplarının ‘çıkışları’ oldu ve bunların her seferinde orada toplanmış kitlenin polis saldırısıyla dağıtılmasıyla sonuçlanması gibi bir durum da yinelenerek yaşandı. Bunun, eyleme katılanların ‘yeni olanlar’ı üzerinde moral bozucu etkide bulunduğunu söylemek dahi gereksiz. Oysa örneğin, son on yılların siyasal pratiğinden doğru sonuç çıkarmak isteyen her devrimci örgüt, parti ya da birey, sermaye devleti ve hükümetinin silahlı militarist güçleri aracıyla ya da yasalar çıkarma ve uygulama tekelini elinde tutmaktan yararlanarak dayattığı saldırıları karşısında , az-çok başarılı ve kısmi de olsa sonuç alıcı ne kadar eylem, gösteri, miting, grev, protesto gerçekleştirilebilmiş ise, bunlar ancak kitlesel diyebileceğimiz olanları olmuşlardır. En somut ve kalıcı sonuçlar doğurarak gerçekleşen örneklerden biri Kürt halk hareketinin ulusal özgürlük ve tam hak eşitliği talebiyle katettiği yoldur. Haraketin kitlesel güç ve karakter kazanmasıyladır ki, inkar ve imha politikasının güçleri , kendilerine “çeki düzen verme” zorunluluğu duymaya başlamış, “çözüm” üzerine ikiyüzlüce de olsa taktiklere yönelmek zorunda kalmışlardır. Genel seçimlerde izlenen “Blok “ taktiğinin sağladığı başarı ve Kürt mücadelesinin kitleselliğiyle ve haklılığıyla Türk emekçi kesimleri ve ilerici aydın çevrelerinde de gördüğü desteğin giderek büyümesi, tiranlara, diktatörlere ve diktatörlüklere karşı izlenecek “kitle çizgisi” ve mücadele biçimleri açısından önemli bir deneyim olmuştur. Bir diğer örnek işçi sınıfının yakın dönem mücadelesi içinde, hareketin nereden ilerletilebileceğinin örneğini göstererek gerçekleştirilmiş olan TEKEL işçilerinin Ankara direnişidir. Sendika bürokratları tarafından oynanan oyunlar bir yana bırakıldığında bir diğer örnek Çemen işçilerinin “kitlesel” direnişiydi.
‘Başarılı’ olarak değerlendirilebilecek eylem ve direnişlerin temel özelliği, kitleselliği gözeten, kitlelerin ortak taleplerini olduğu kadar, içinde bulundukları ruh halleri, mücadele eğilimlerinin durumu ve birlik içinde hareket etme kararlılıklarını dikkate alan bir “yönlendirme” ve “yönetme” anlayışıyla sürdürülmüş olmalarıdır. Gereksiz ve yerinde olmayan tutumlarla provokasyonları savuşturma uyanıklılığının eksik olduğu durumlarda ise, kaybeden hep işçi ve emekçiler oldular. Kuşkusuz kitle hareketine zarar veren yalnızca emekçilerin durumunu gözetmeyen “solcu ataklık” değildi. Bugün, pasif tutumlarıyla ‘eylemsizliği’ esas alan ve içinde bulundukları durumu bir biçimde sürdürmekten yana olan, bir kısmı sendikaların ve çeşitli siyasal grup ve partilerin yönetiminde, diğerleri basın-yayın organlarıyla “akedemiya”da yer alan pasifistler de, tersinden aynı rolü oynuyorlar. İşyerlerinde, emekçi semtlerinde, okullarda, fabrika ve işletmelerde, halkın yaşam ve çalışma alanlarında değil de, kendi bulundukları nispeten “daha rahat ortamlar”da durmalarını sürdüren ve mücadele denince akıllarına “basın açıklaması” gelen kesimleri de bunlara eklemek yanlış olmayacaktır.
Türkiye’de önemli olayların yaşandığı ve sermaye saldırılarıyla hükümet tarafından ülkenin yüz yüze getirildiği tehlikelere karşı kitlesel mücadelelere gereksinimin arttığı bir dönemde doğru mücadele anlaşyışı ve eylem biçimlerine ihtiyaç da artmıştır. Türkiye’nin, hükümet ve onun sırtını dayadığı büyük sermaye çevreleri tarafından Amerikan emperyalizminin çıkarlarıyla “uyumlu” gerici çıkarlar için bölgede, bölge halklarına karşı sürüklendiği maceracı ve saldırgan; yağmalamalardan pay almaya yönelik politikalarına karşı mücadelenin yükseltilmesi zorunluluğu artmıştır. Kürecik’e kurulmaya çalışılan ve Türkiye’yi saldırı hedefi haline getirmekle kalmayıp, ABD ve “Batı emperyalizmi”nin çıkarları için İran-Suriye Rusya, Çin gibi ülkelerin halklarına karşı saldırıların da üssü olarak kullanılabilecek geniş (İzmir, Adana, Diyarbakır, Muş, Malatya ölçeğindeki NATO ve ABD varlığı dikkate alınmalıdır) bir saldırı üssüne dönüştürme planlarını bertaraf etmek için gençlik başta olmak üzere Türkiye emekçilerinin yüzbinlerle ayağa kalkmasına ihtiyaç vardır. Kürecik köylülerinin başlattıkları hareket, büyük bir Kürt-Türk emekçi kitle mücadelesinin adımı olabilir. Bu, emperyalizmin oyunlarına alet olmamakla ABD’nin de hedefine giren Türkiye Kürt hareketine karşı sürdürülen parçalama, etkisiz kılma ve taleplerinden arıtma “operasyanu”nun kırılması ve kitlesel etki gücünün genişlemeye devam etmesinde de ivme artırıcı bir rol oynayabilecektir. Bir yandan “kıdem tazminatı”nı gaspetme, işsizlik ve yoksulluk dayatması öte yandan yayılmacı milliyetçi ve İslami söylemle halkı yedekleme çabasını sürdüren ve aslında bunda başarılı da olan AKP hükümeti ve devletini durdurmada, bunlar birleşik bir halk eyleminin unsurları olabilir. Bunun için “sağcı reformist” ve parçalayıcı, etkisiz kılıcı ve dağıtıcı “solcu” biçimciliği bir yana bırakarark, kitle eylemini geliştirme çizgisinde yürümek şarttır. Bakalım o zaman, “Halkların talepleri”ne “ilgi” ve “övgü” düzmede birbirleriyle yarışan Türk tiranlığıyla “Batı”nın emperyalist şefleri , Türkiye’nin tüm milliyetlerden halkının başkaldırısına ne diyecekler? NATO bombardımanı mı başlatacaklar yoksa, inlerine geri mi çekilecekler?
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40