Sonumuz Yunan’dan beter olacak
Fotoğraf: Envato
Yunan halkı ile bir sorunum yok, ama yönetimi için bir çift sözüm var. Hani Başbakanımızın İsrail yaklaşımı gibi, ben de halkla yönetimi ayırt ederek değerlendirme yapmaya çalışacağım. Sözlerimden Türkiye için çıkarılacak bir ders varsa o da sizin ferasetinize kalmış.
Baba Papandreau, İsrail, ABD hatta Avrupa ülkelerine meydan okuyan siyaset dilini çok severdi. Filistin liderleri ile can ciğer kuzu dolması fotoğraflar çektirir, partisinin halk desteğini böylece güçlü kılardı. Ama ülkenin bir ABD üssü haline gelmesi de yine onun dönemine rastlar. Bu yaman çelişki tam da reel politik olarak tarihte hak ettiği yeri almıştır.
Tabi sadece tarihte hak ettiği yeri almakla kalmamış bugünlere damgasını vuran sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmelerin de alt yapısını oluşturmuştur. Ne oldu da, felsefenin beşiği kabul edilen bu coğrafyanın halkı şimdi krizden krize sürükleniyor ?
Aslında her şey çok iyiye giderken birden acı gerçekle yüzleşme numarası Akdeniz siyasetinin tipik numaralarındandır. Yunan adalarını fırsattan istifade ucuza kapatma heveslisi komşu pozisyonundan çıkıp, benzer ölçekte bir krizi bizim neden yaşamadığımızı azıcık irdelemeye çalışalım. Hoş şimdiye kadar yaşamamış olmamız bundan sonra yaşamayacağımıza dair bir teminat oluşturmasa da, kimi farklara dikkat çekmek gerekir.
Türkiye yer altı ve yer üstü kaynaklarını uluslararası sermayeye açma konusunda çok daha şanslı bir iktidara sahip. Ne toplumsal ne de siyasal muhalefetin sahici caydırıcı işlev görmediği bir ülkede, iktidarın gücü önünde duracak bir iç dinamikten söz etmek mümkün değildir. Dış dinamiklerle gırtlak gırtlağa mücadele ediyor gözüken bir siyaset dili, iç politikada dokunulmazlık düzeyinde kutsal bir güce dönüşmektedir.
Yunan toplumunun yaşadığı değişim süreci nasıl Ortodoks kültürünü gün geçtikçe Protestan tutuma dönüştürdü ise Türkiye Müslümanlığı da benzer bir içselleşmiş dönüşümü yaşamaktadır. Sadece bu toplumsal dönüşümün bile, bize ne kazandırıp ne kaybettirdiğini irdelemek geleceğe ışık tutan bir tartışmaya zemin oluşturabilir.
Türkiye’de eğitim gören bir Yunanlı akademisyenin Türkiye siyaseti ve özellikle iktidar partisi üzerine yazdığı kitap ben de bu duyguları paylaşma ihtiyacını doğurdu. İkincilerin Cumhuriyeti, isimli çalışma Christos Teazis’in doktora tezi.
Yetmişli yıllarda Kıbrıs savaşı dolayısı ile Kars’ta geceleri pencerelerden ışık sızmasın, Yunanlar bombalar korkusu ile büyüdük. Eminim benzer korkuları Yunanistan’ı yönetenler de kendi halklarına sıkça empoze etmişlerdir.
Kıbrıs petrolleri için Barbaros Hayrettin hatırlatması yapanların okuma zahmetinde bulunacağını sanmıyorum ama benden hatırlatması.
- Yazılı olmayan kurallar 11 Nisan 2015 01:00
- Muhalefetin gücü ve farkındalık 04 Nisan 2015 00:57
- Katırlar da ağlar 28 Mart 2015 01:00
- Halife efendimiz aldatılmış hükümsüzdür 21 Mart 2015 00:52
- Ben aday olmazsam kim olmalı? 14 Mart 2015 01:00
- Erdoğan’ın faizci arkadaşları ? 07 Mart 2015 00:54
- Türkmenistan modeli dururken ne Meksika'sı? 28 Şubat 2015 01:00
- Kavganın büyüğü 21 Şubat 2015 00:52
- En yeni Türkiye 14 Şubat 2015 01:00
- İşlevsiz parlamento, tutarsız başkanlık 07 Şubat 2015 00:52
- Herkes radikal solmuş meğer 31 Ocak 2015 00:53
- Deli deliyi görünce 17 Ocak 2015 01:00