Vatandaşlık Meselesi (1)
Kirvem,
Senin de ezbere bildiğin gibi, askerlik çağı gelmiş kimi gençlerimiz kendi yaşıtları, arkadaşları, akrabaları tarafından şen şakrak kahkahalar arasında altı okka havaya fırlatılıp, yeri göğü inletircesine "En büyük asker bizim asker" sloganlarıyla, davul zurnayla "vatan" savunması için "memetçik" logosuyla görev yerlerine postalanırken, diğer yandan kimi gençlerimiz de "kutsal" işlevlerini yerine getirmek bir yana, tam aksine dağlarda, bayırlarda "terör" estirip, kendi akranlarıyla kıran kırana boğuşup, dolayısıyla memleketin huzurunu her bakımdan kaçırıyorlar…
Kimilerine göre, aynı coğrafyanın, aynı ülkenin buğday tenli, kara-kuru öz be öz evlatları, tıfıl, gencecik delikanlıları olan bu gençler, daha düne kadar hep beraber aynı karavanayı paylaşıp, aynı bayat tayını bölüşüp, aynı teneke barakalarda, aynı daracık koğuşlarda beraberce horlayıp, aynı ekşimsi kesif havayı solurken, bu mübarek "peygamber ocağı"nda aynı nizam, intizam, disiplin içinde gerektiğinde vatanın tek karış toprağı, iki çakıl tanesi uğruna "şehit" olmayı seve seve göze alacaklarını, bunun için her zaman "hazır ve nazır" olduklarını, aynı gavur icadı roketatar, aynı makineli tüfek, ya da Nuh nebiden kalma Kırıkkale yapımı tabanca üstüne el basıp, "yemin" billah edip dillendirirken, neden sonra durduk yere, hatta ve hatta ortada fol, folluk, yumurta, tavuk, dahası da kart sesli ötüşüyle ünlü Denizli horozları bile yokken, birden bire kör "şeytan"a uyup "düşman" kardeşlere dönüştüler…
Öte taraftan şeytana bile tersten külah giydirmekte "mahir" olup, bu bapta gerek kafa yapıları, gerekse "kurnaz"lıkları her türlü hinliğe, cinliğe fazlasıyla yatkın, üstelik tüm olayların kökeninde bilimsel ya da sosyolojik anlamda "sebep-sonuç" ilişkilerinden çok, illa da bir "bit yeniği", bir "püf noktası" arayıp, bunu da kendi işkembelerince, kendi paşa gönüllerince bulup buluşturmayı olmazsa olmaz babında "prensip" haline getirip, ardından da bu doğrultuda "fetva" vermeyi yerine göre vatan-millet sevdasıyla, yerine göre din-iman aşkıyla, çoğunlukla da hak, hukuk, adaletten yana Serkisof dakikliğindeki saat ve aynı tempoyla çarpan "kalbi" duygularla açıklamaya kalkışan, anadan doğma kimi "uyanık"ların, politika "bezirgan"larının dediklerine bakılırsa; memlekette işler tam da rayına oturmuşken, üstelik düne kadar cebi, cepkeni delik olduğu için iki yakası bir araya bir türlü gelmeyen "vatandaş"larımızın yüzü gari pişmiş kelle misali sırıtırken, buna rağmen yıllardan beri ümüğümüzü sıkıp, dolayısıyla ülkenin en önemli sorununa dönüşen "Kürt meselesi" yüzünden analarımız ağlayıp duruyorsa, bunun asıl ve en babayani sebebi, yüzde doksan dokuzu elhamdülillah Müslüman olan halkımızın gözler kamaştıran refahına, dillere destan mutluluğuna, onun birlik ve beraberliğine kem gözlerini hayasızca diken bilumum "kefere" milletinin "gizli emel"leridir nitekim!
Nitekim… gerek içimizde, gerekse çevremizde "tilki" misali dolanıp duran, sütre gerisinde "çakal" misali pusuya yatan bu "bedhah"ların sinsice "heves"lerini, kurdukları, kurmaya kalkıştıkları "tuzak"ları önce Allah'ın yardımıyla, sonra da halkımızın "feraset"i sayesinde el birliğiyle defetmek hepimizin "vatandaş"lık meselesi, ehh tabii ki aynı zamanda da boynunun borcudur ağparik!..
Öyleyse?..
Evrensel'i Takip Et