Yeter ki “haklıyız” densin

Birkaç gündür Malatya’dayım; köyleri dolaşıyorum.
İyi geliyor. Sadece eski tanıdıkları görmek değil, bilsen de yeniden yaşayıp tanık olmak iyi gelen.
Tunus’u, Mısır’ı daha iyi anlıyorsun. TEKEL işçisini, ’90’ın Zonguldak işçisi, bugün hakkını arayan ya da aramayan Kürt’ü, işçiyi, memuru anlamadan edemiyorsun.
Kürecikli hiç kendisine sorulmadan tepesine kurulması kararlaştırılan radara karşı. Kafasını kaldırdığında heyula gibi radarı görmeyi hak etmediğini düşünüyor. Kendisine sorulmadığını da biliyor tabii. Ve kendisine sormadan radarı kurmaya karar verenleri haksız, kendisini haklı buluyor. “Ben haklıyım” diyor. Ve işin en büyük kısmı hallolmuş oluyor.
“Ben haklıyım” diye düşünmek, bunu sindirmek işin başı ve en önemli kısmı. Gerisi geliyor. Her şeyde ve her yerde, her zaman böyle bu. Haklı ya da haksız olunacak olan toplumsal bir sorunsa, “ben”, bilinsin ki “biz”dir. “Ben” olarak kalması olanaksızdır. İnsan çünkü toplumsal bir varlıktır, toplum olarak yaşar. “Ben” düşüncesinin en geçerli olduğu toplumsal koşullarda bile bir yere kadar “ben” olarak kalabilir. “Her koyun kendi bacağından asılır” lafının elbet bir çıkış yeri ve geçerliliği var. Boşuna söylenmemiş. İnsanoğlu, kapitalizm koşullarında, böyle düşünmeye eğilim gösterebiliyor. Burjuvazinin yönlendirmesiyle, gün 24 saat yayın yapan gazete, TV kanallarının etkisiyle, okulda, camide, kışlada, siyaset meydanlarında, Meclis’te verilen dersler, kesilen ahkamla “ben” diye düşünmeye, bireyciliğe, bencilliğe itiliyor. En başta da piyasa denilen şey, dünyanın çitlerle bölünüp parsellenmiş oluşu, yani özel mülkiyet, ancak başkalarının zararına ve başkalarının emeğine el konularak kâr edilebilmesi –en başta bu, “biz” yerine “ben” dedirtiyor.
Ama kapitalizmde dayanışmanın temelleri de yeterince güçlü. Sadece burjuvazi yok kapitalizmde, sadece sömürü ve sömüren yok. Sadece sömürenin “ben” fikri yok. Bir de sömürülen, sömürüden zarar gören var. Başkasının hakkını hukukunu hiç düşünmeden, hiç sormadan elini başkasının cebine atan, iliğini kemiğini sömüren olduğu gibi, hakkına, üstelik hiç kendisine danışılmadan el konulan var. Haksızlığı yapanla haksızlığa uğrayan her alanda karşı karşıya duruyor ve “ben haklıyım” diye akla düşürülmedikçe, öylece durup kalıyor. Ancak her “ben haklıyım” dendiğinde, “ben”i “biz” e dönüştürerek haklıyla haksız karşı karşıya geliyor. Sadece ücret ya da sosyal hak arayışında değil, yüzyılların deneyiyle üst sınıfların yapageldiğine tanık olunan siyasetin iğrençliğinin yanında bölüp parçalayıcılığı bilinerek “işe siyaset karışmasın” denip toplumsal siyasal alanın sorunlarına el atıldığında bile aynı şey oluyor.
Radarın kurulacağı öğrenildiğinde, Kürecikli, bölünüp parçalanmaktan kaçınmak için ne kadar “siyaset yapılmasın” dese de kendisi siyaset yapmaya başlıyor. Kötü mü? Ne kötüsü! Siyasetle kendisine dayatılan radara karşı koymasının başka yolu olmadığından, “ben haklıyım” deyip karşı koymayı düşündüğünde başlıyor siyaset yapmaya. Ama bu başka siyaset, “aşağıdan” siyaset bu.
Belki henüz tam bir siyaset değil denebilir. Öyledir de. Ama yüzyılların ezilmişliği ve sınıf sezgileriyle yapılmaya başlanan siyasettir bu. Ya da siyaset yapmaya atılmış adımdır. Bundan sonrası tabii ki önemlidir. Radarı getirip halkın tepesine koyacak düzenin içinde kalan, ona uyumlanan, iğrençliğiyle bölücülüğüne tanıklık edilip kaçınılan üstten, burjuva siyaset mi olacak; yoksa haklılığın kararı verilmişse, haksızı yeneme gücü kazanıp radarı püskürtme imkanı yaratacak halkın siyaseti mi olacak –buna da “haklıyız” diyenler karar verecek.
Nasıl gelişecek, hangi siyaset izlenecek, tabii ki önemli. Ama şu kesin ki, düzenin dayattıklarına karşı ayağa kalkıp hak aramak için bir kez “haklıyız” demek gerek.
“Haklıyız” dendiğinde, örgüt ve siyaset sorunu çözüm yoluna girecektir. Baştan olsa ve düzeni hedefleyerek başlansa tabii ki en iyisidir. Yoksa yolunu bulacaktır.
İşte Kürecik’in başlamaya yeten doğal örgütleri, dernekleri, muhtarlıkları var. Görmüş geçirilmişlikler de var. Sıra bölünmeden Kürneyle, Balyanla, Drejan ve Atmayla, Türkiye’yle birleşebilmede ve radarı püskürtmekte. Bunun kendisi düzen dışıdır.
Politika; ne konservedir ne de çokbilmişlerin masalarının çekmecelerinde bulunur!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et