Yüzde 4, iki kalem zamla gitti!
Fotoğraf: Envato
Hükümetlerin halkın cebinden hazineye para aktarmasının en kestirme yolu zamlardır. Hele zamlar, zenginin de fakirin de aynı fiyattan kullandığı temel tüketim mallarına gelirse, zam yoksulların cebinden para çalıp bunu zenginlere (kredi, hibe, destek vb adı altında) aktarma anlamına gelir.
Bunu en iyi hükümetler bilir. Ama milyonluk, milyarlık gelire sahip olanlardan vergi alamayan hükümet, her sıkıştığında zamlara başvurmakta, en temel tüketim mallarına ve hizmetlere zam yaparak zenginden alamadığını fakirden alarak bütçesini düzeltmekte, zenginlere yeni büyük miktarda krediler sağlamak için hazinesini güçlendirmektedir. Son yapılan elektriğe yüzde 10, doğalgaza yüzde 15’lik zam tipik bir zenginden alınamayan verginin yoksulun sofrasından alınmasıdır. Üstelik bu iki önemli temel tüketim malına yapılan zammın miktarı, hükümetin temmuz ayında memura, asgari ücretliye, emekliye yapılan yüzde 4’lük (ayda 20-30 liralık) zammın geri alınmasıdır.
Zam yapılan mallar elektrik ve doğalgaz olunca, bu zamların zincirleme olarak tüm diğer tüketim mallarına yansıması da kaçınılmaz olacaktır. Hastaneler, okullar ve öteki kamu kurumlarına yapılan sübvansiyon da bu zamlar yapılırken kaldırılmıştır. Bunun anlamı ise, bu sübvansiyonların yaratacağı masraflar da vatandaşa yıkılacağıdır.
Bu vesileyle anımsatalım ki, petrol fiyatlarının 100 doların üstünde seyretmesi bahane edilerek, akaryakıta da yeni zamlar yapılacağı da söylenmektedir ki; bu söylentiler genellikle doğru çıkar. Bu ise emekçilerin tükettiği mal ve hizmetlere yapılacak zamların katmerleneceği anlamına gelmektedir.
Elektriğe, doğalgaza yapılan zamlar dikkate alındığında bu zamlarla birlikte istisnasız her emekçi hanesine ayılık 20-40 liralık bir yük gelmiştir.
Emekçi ailelerine yüklenen bu yükün anlamı asgari ücret ve emekli maaşlarına yapılan zamların tümünün götürülmesidir. En iyi toplu sözleşmelerden bile birkaç puanı götürmüştür bu zamlar.
TİS’lerde 0.1 puan için bile günlerce tartışma sürdürüldüğü düşünüldüğünde, bu zamların bu puanların birkaçını birden götürmesi demek TİS mücadelesinin anlamsız hale gelmesi demektir.
Bu durumda sendikaların zamları, yaptıkları toplu sözleşmeyi ortadan kaldıran bir girişim olarak karşılayıp; tüm konfederasyonların ortak bir tutum alması, bırakalım sınıf mücadelesi, işçi sınıfının hakları gibi değerleri, kendi yaptıkları sözleşmeyi savunmalarının zorunlu bir gereğidir. Aksi sendikaları ve sendikacıları, hükümetin basit işbirlikçileri durumuna düşürür. Yani, “Biz TİS yapalım, zam alalım ama siz de sonra bunları bir iki kalemde yapılacak zamla geri almanıza göz yumarız!” demektir.
Eğer sendikal mücadele bir yanıyla işçilerin, emekçilerin ücretlerinin artırılması mücadelesi ise, sermaye ve hükümetlerinin ücretleri düşürmesinin en etkin yolu da zamlardır. Zamlara karşı bir mücadele stratejisine sahip olmayan sendikaların, TİS’lerde alınanları koruması bile söz konusu olamaz; olamıyor!
Böyle bir sendikal mücadele, böyle bir sendikacılık olmaz. Olmamalı!
Bazı sendikalar ve siyasi çevreler belli sayıda kişiyle çıkıp zamlara karşı basın açıklamaları yapıyor; hükümeti eleştiriyor.(*) Ancak bu karşı çıkışların, “ad duyurulması” ötesine geçmediği de bir gerçek. Yani, “zamlara karşı mücadele”yi sistematik, emek mücadelesinin bir yanı haline getirmedikçe bir ilerleme sağlanması beklenmemelidir. Çünkü sorun Hükümetin zam yaparak “ayıp ettiğini” anlatmak değildir. Sermaye ve hükümetlerine karşı mücadele edip, zamları bütçe açıklarını kapatmanın bir yolu olmaktan çıkarmaktır.
Böyle çıplak bir saldırı karşısında bile bir araya gelip ortak bir tutum almayan sendikaların, emekçiler karşısına çıkıp mücadeleden, nasıl söz edebilecekler?
Zamlar, sadece hükümetin emek düşmanlığına değil sendikaların emekçilerin haklarına ne kadar sahip çıktığına da ayna tutmaktadır.
(*) Zamlar, kaynağı, kimi nasıl etkileyeceğine dair açıklamalar gerek “tüketici örgütleri” gerekse mühendis odaları gibi uzman örgütler tarafından yeterli bir biçimde yapılmaktadır. Sendikalardan asıl beklenen bu konuda “uzmanların” söylediklerini yinelemek değildir. Ama zam yapmayı politika haline getiren hükümete karşı yığınları harekete geçirmektir. Ama sendikalar, bu konuyu dert edinenler de en fazla “uzman” örgütlerin söylediklerini yineleyen basın açıklamalarıyla yetiniyorlar.
Zam yapanlar da bu tutumu bildiklerinden “zamlara devam” etmede bir sakınca görmüyorlar.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00