‘Yeni anayasa’ tartışması başlarken

Uzun tatilden sonra TBMM açıldı.
AKP önde gelenleri, bu yıl, Meclisin en önemli işinin “yeni bir anayasa yapmak” (“yazmak” demek daha doğru) olduğunu ilan ettiler. Ve “Hazırlık Komisyonu”nun oluşması için Meclisin açılması bile beklenmedi.
Mecliste grubu bulunan her partinin üçer üye ile katılacağı komisyonun, bir “uzlaşma metni” için çalışacağı belirtiliyor.
AKP ve hükümetinin planının şöyle olduğu anlaşılıyor: Hazırlık Komisyonu bir metin üstünde anlaşmak için bir çalışma yapar ve bu süreçte bir metin oluşturulur. (Aslında AKP’nin bir metni vardır ve bunu yavaş yavaş hazırlık komisyonuna yedirmeye çalışacaktır) Bu metnin çeşitli yönleri gazetelerde, bilim çevrelerinde, TV kanallarında muhtemelen de gürültülü bir biçimde tartışılacaktır. Böylece herkes fikrini söylemiş görünecektir. Halk da bütün bu tartışmaları izleyerek “bir fikre varmış” olacaktır!
Sonuçta, bu metin mecliste belli komisyonlardan geçip, en az 330 milletvekilinin “evet” dediği bir metin haline getirilecek; halkoyuna sunulacak. Referandumda çoğunluk “evet” derse yeni anayasa kabul edilmiş olacaktır.
Elbette bu süreç, “Hadi bir uzlaştırma komisyonu kuralım” deyip, partileri ziyaret ederek, pek de kimsenin olmaz diyemeyeceği bir komisyon oluşturmak kadar kolay olmayacaktır. Tersine hayli tartışmalı olacaktır. Ancak partiler arasında ne kadar tartışma olursa olsun Meclis çatısı altından dışarı çıkmayan, en fazla gazete ve TV’lerin tartışma programlarıyla sınırlı, seçkinlerin, bilim çevrelerinin konuşup tartıştığı bir anayasa tartışmasıdır AKP’nin ve sermaye partilerinin planı. Ve anayasa tartışmaları sermaye partileri arasında bir tartışma olarak kalırsa, buradan demokratik bir anayasa çıkması da olanaklı değildir.
Çünkü halkın başlıca taleplerini karşılamayan bir anayasanın demokratik bir anayasa olması mümkün değildir. Ki, bu talepler; Kürtlerin özerklik, ana dilde eğitim ve ulusal hak eşitliği gibi talepleri, emekçilerin örgütlenmesi ve  grev hakkının önündeki engellerin kaldırılması, inanç özgürlüğü (laisizmin gerçek anlamda sağlanması) kamu emekçilerinin siyaset yapma özgürlüğü, yüzde 10 seçim barajının kaldırılması, ifade ve basın özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğü, adil bir yargı talebi... gibi hak ve istemleri garanti altına alan bir anayasa olmak durumundadır.
Bu talepleri karşılamayı merkezine almayan bir yeni anayasanın hiçbir yeni özelliği olmaz.
Ancak mevcut partilerin durumuna bakıldığında; Emek Demokrasi ve Özgürlük Blokunun vekilleri ve BDP dışındaki partilerin bu talepleri merkezine alan bir anayasa bir yana 12 Eylül Anayasası’nın baskıcı, tekçi, antidemokratik, şoven milliyetçi felsefesini koruyan, soyut kimi özgürlükler üstünde laf eden bir anayasayı aşan bir yaklaşımları yoktur. Sermaye partilerinin kendi aralarında da tartışmalarının olacağı konular vardır ancak bunlar öze ilişkin değildir. Ve bu partilerin gerçekten demokratik anayasa yapmaya ne mecalleri ne de niyetleri vardır.
Dolayısıyla yukarıda anayasaya demokratiklik karakteri kazandıracak taleplerin girmesinin tek şartı; Türkiye’nin, Kürtlerin ve Türklerin gönüllü bir biçimde bir arada yaşamalarını sağlayacak, Ortadoğu’da tüm halkların demokratikleşme konusunda örnek olacakları bir anayasaya sahip olması ancak halkın sürece müdahale etmesiyle olanaklıdır. Dolayısıyla tartışma bir yanıyla Mecliste başlasa da Kürtlerin, Alevilerin, Türkiye’nin aydınlarının, demokratlarının, demokrasi güçlerinin, emekçilerinin ileri kesimlerinin mücadelesi olmasaydı bugün Mecliste bir anayasa tartışması bile olmazdı. Çünkü bugüne kadar sermaye partilerinin 12 Eylül Anayasası’nın esasından bir şikayetleri olmamıştır. Şimdi de yoktur; “yeni anayasa” adı altında yapmak istedikleri bir “restorasyon”dur. 12 Eylül Anayasası’nın liberalleşmenin önünde engel olan maddelerini de zaten tedricen değiştirmişlerdir.  
Bu yüzden de “sokak” mutlaka anayasa tartışmalarına müdahale etmek durumundadır. Bu müdahale sadece emekçi semtlerinde, Kürt yoksulları içinde yapılacak tartışmalarla sınırlı kalamaz. Müdahale mitingler, gösteriler, çeşitli türden tepkilerle halkın taleplerinin yeni anayasanın merkezinde olması gereken bir mücadele süreci olarak anlamlanabilir. Aksi halde şimdiden söylemeliyiz ki; “AKP’nin ilk söylediği”, bütün patırtılı tartışmalardan sonra “varılan sonuç” olarak kabul edilecek, karşımıza “yeni anayasa” olarak konacak ve “12 Eylül Anayasası mı, yoksa AKP’nin Anayasası mı?​” ikilemi, tam bir “Kırk katır mı kırk satır mı?​” dayatması olarak halkın önüne konacak; “Buyurun referanduma” denecektir!
Blok ve BDP Grubu Meclisteki demokratik anayasa savunucularının tek mihrakıdır. (Öteki partilerde bazı vekiller de onlara katılabilir elbette) Bu yüzden Blok vekilleri sokaktaki halk muhalefetinin desteğini Mecliste arkalarında hissettikleri ölçüde güçlenecek 36’nın 514’ten büyük olduğunu gösterecekleri gerçek ve tek muhalefet merkezi olarak hareket edebileceklerdir. Yeni anayasa “yazılmayıp” “yeni anayasa yapılacaksa” ancak böyle olabilir. Aksi halde 514 karşısında 36’nın bir hükmü olmaz! 

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et