Nasıl kızarım size?

Siyasi iktidarın hukuk dışı, akıl dışı ve insanlık dışı uygulamaları artık kanıksandı galiba… Onların, yüzde ellilik zırh içindeki vurdumduymazlığı karşısında; oklar, iktidarın sesi, dili, eli, kolu, ayağı, tokadı ve yumruğu olan medyaya çevrildi...
Hukuksuzluğu yapanlara bağırmaktan yorulunca, bu hukuksuzluklara göz yuman meslektaşlarımıza kızar olduk… Tıpkı, AKP’den önceki siyasi iktidarlar döneminde, kendi ticari çıkarları uğruna hükümetlerle iş birliğini içlerine sindiren, yanıltıcı haberlere ve bilgi kirliliğine alet olan medya sahiplerine ve kraldan daha çok kralcı davranan genel yayın yönetmenlerine kızdığımız gibi…
***
Koalisyon dönemlerindeki çıkar iş birliği ile 10 yıllık tek parti iktidarındaki basın-hükümet ilişkilerinin düzeyi çok farklı… Son 10 yıldan önceki dönemlerde, yayın politikalarını kendi çıkarlarına göre şekillendirebilen, ticari çıkarlarının ihlal edildiğini hissettiklerinde ise tehditkar ve şantajcı olabilen merkez medya yöneticileri; totaliter siyasi iktidar anlayışını, değil toplumun ihtiyaçları bakımından kendi şahsi çıkarları açısından bile sorgulayabilmekten çok uzak artık…
Geçmişteki siyasi iktidarlara her yönden uzak olan medya sahipleri ise kendi ideolojilerine uygun toplumsal bir dönüşüm uğruna; siyasi iktidarın her türlü hukuksuzluğunu görmezden gelmenin ötesinde, bu hukuksuzluğu meşrulaştırmanın, dinsel temalarla savunulabilir kılmanın özel bir çabası içerisinde hareket ediyorlar…
Geçmişteki siyasi iktidarları avuçlarının içinde zanneden medya grupları ile bugünkü siyasi iktidarın din ve devlet işleri yaklaşımına ideolojik olarak uzak durduğu düşünülen medya sahipleri -nasıl ağır bir baskı altındaysalar- büyük bir suskunlukla kendilerini dönüştürme ve sermayelerinin ellerinden kaçmasına engel olabilme arayışındalar…
***
Ey, özgürlükleri uğruna mücadele ettiğimiz Türk medyası, ya ben nasıl kızabilirim size?
Bir Bakan, meclis kürsüsünden, “Bu millet, yüzde elli oyla AKP iktidarına emaneti tekrar vermişse, Sayın Başbakanımızın söylemi ve eylemiyle yaptığı her işin arkasında olan bir kitle var demektir” diyerek, “Önderimiz/führerimiz/hocamız ne derse, doğrudur” anlayışını ortaya koyuyorsa, ben size nasıl kızabilirim?
“Halkın gerçekleri öğrenme hakkına saygı duymak” ilkesi, uluslararası gazetecilik kodlarının ilk sırasında yerini almışken; cezaevlerindeki meslektaşlarımızın terörist olmadıklarına dair gerçekler, bir Bakanın kahkahalar arasında vuvuzela öttürme çabası kadar haber bültenlerinde ve gazete sayfalarında yer bulamıyorsa eğer; bu, Türk medyasının, sansürün ve otosansürün esiri olmaktan kurtulması için verdiğimiz mücadeleye daha büyük bir anlam kazandırmıyor mu sizce?
Toplumsal tasfiye; siyasi iktidarın baskıları karşısında bürokratların, askerlerin, yargı mensuplarının birer birer istifa etmesi ya da emekliliklerini talep etmesiyle devlet kadrolarında sürerken; bunlara gözünü kapatan medya, kendi dönüşümünün bir aracı olarak işten çıkarma, istifa ve emeklilik yöntemlerini tasfiyenin bir parçası olarak yaşama geçirirken; ey, özgürlükleri uğruna mücadele edilmesi gerektiğine daha fazla ikna olduğum Türk medyası, sana nasıl kızabilirim ben?
Size kızmakla, sizi mahkum etmekle elimize ne geçer ki?
Size rağmen, sizin için; manşetleriniz özgürleşinceye, meslektaşlarımız sendikalarında örgütleninceye kadar; yalnız, yapayalnız da kalsak mücadeleye devam edeceğiz…
Umutsuzluğa düşüp, yeniden umutlanarak…
Yeter ki, siz kendinizi vicdanlarda mahkum etmeyin!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et