Türkiye Ankara’da dile gelecek

Emekçiler bugün Ankara’da Sıhhiye Meydanı’nda yapılacak mitingde buluşacaklar.
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla; Türkiye’nin her yanından işçiler, kamu emekçileri, hekimler, mühendisler, gençler, kadınlar, emekten yana siyasi partilerin üyeleri, bugün Ankara’da “İnsanca Yaşam İçin Eşit, Özgür, Demokratik Türkiye” şiarıyla taleplerini haykıracak. Başka bir söyleyişle Türkiye, bugün Ankara’da dile gelecek!
Elbetteki miting çağrılarında belirtildiği gibi, mitingde de gerek yapılan konuşmalarda gerekse pankartlar ve sloganlarda, Kürt sorununun demokratik çözümünden emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine, özgürlüklerin genişletilmesinden, baskı ve şiddete son verilmesinden parasız eğitim ve sağlık talebine, esnek çalışma uygulamalarından TİS ve grev hakkının önündeki engellerin kaldırılmasına, ... kadar pek çok konuda görüşler dile getirilecek. Ve elbette alana toplanmış emekçiler, bugüne kadar bu talepleri dikkate almayan hükümet ve öteki sermaye güçlerini protesto edecekler.
Ancak Türkiye’nin sendika merkezleri ve emek örgütleri yukarıda adları geçen dört örgütten ibaret değildir. Tersine emekçilerin büyük çoğunluğunun üye olduğu Türk-İş, Hak-İş, Memur Sen ve Kamu Sen gibi konfederasyonların eczacılar, diş hekimleri odası, muhasebeci ve mali müşavirleri odaları gibi işçilerin, emekçilerin genişçe bir kesimini çatısı altında toplayan örgütleri de vardır. Üstelik bu örgütler, daha önce Emek Platformu çatısı altında birleşmiş örgütlerdir. Ve bugün bu örgütlerin Ankara’da olmamaları, en başta bu örgütlerin yöneticilerinin kendilerine; “Biz nasıl emek örgütü yöneticisiyiz, biz nasıl sendikacıyız?​” sorusunu sormasını gerektiren bir durumdur. Çünkü geçmiş yıllara göre emekçilerin sorunları azalmamış, hak gaspları artmış, kaşıkla verilenin kepçeyle geri alınması bir politika haline getirilmiştir. “Ulusal İstihdam Projesi” adı altında esnek çalışmanın her sektörde yaygınlaştırılması ve kurallı çalışmaya son verilmesi için atılan adımlar bugün işçilerin ve kamu emekçilerinin haklarına karşı tam bir savaş açma halidir. Bu durum, eğitim ve sağlığın paralı hale getirilmesinden sendikasızlaştırmaya, asgari ücretin düzeyinden emeklilerin sefalete itilmesine, emekçilere yönelik saldırıların giderek yoğunlaşması gibi gelişmelerle birlikte dikkate alındığında, eyleme katılmayan örgütlerin yöneticilerinin bugün Ankara’daki eylemi görmezden gelmesi bir gözden kaçırma, rastlantısal bir durum olarak görülemez. Bu emeğe, emekçilerin haklarının yok edilmesine karşı kayıtsızlık, emek düşmanlarına cesaret verme anlamına gelmektedir.
Sadece emekçilerin hakları ve özgürlükleri de değil; Kürt sorununun barışçıl çözümü talebi karşısında hükümetin ve sermaye cephesinin şiddeti ve baskıyı artıran yöntemlerle harekete geçmesi, legal alandaki Kürt siyasetçilere yönelik bir kampanyaya dönüşen tutuklamalar, içeride ve dışarıda operasyonlar; elbette en başta bu ülkenin emekçilerini, sendikacılarını, emek örgütü yöneticilerini ilgilendirmektedir.
Yine Suriye ve Libya’da NATO’nun, batı emperyalizminin sözcülüğüne soyunma ve NATO’nun  “Füze Kalkanı Projesi”nin radarlarının Türkiye’ye yerleştirilmesi Türkiye’nin İran’ın, Çin’in, Rusya’nın düşmanlığını çeken bir platforma itilmesi de bu ülkenin milyonlarca emekçisinin, halkının, onların örgütlerinin göz yumacağı, “Bunlar sendikal mücadelenin dışındaki gelişmelerdir” diye görmezden geleceği gelişmeler değildir.
Bu yüzdendir ki, emek örgütleri, sendikalar, elbette onların en ilerileri, sendikalarda ve emek örgütlerinde örgütlü kesimleri; sadece emeğin haklarına yönelik saldırılara karşı tutum almakla sınırlı kalamazlar. Tersine emek cephesi, bir yanıyla Türkiye’yi bölünmeye öte yanıyla Ortadoğu’nun belalarına sürükleyen politikalara karşı mücadeleyi de içine alan bir strateji geliştirmek, ülkenin kaderine sahip çıkacak bir pozisyona geçmek durumundadırlar.
Bu olup biten daha geniş bir açıdan bakmayı ve bugünkünden çok daha ileri bir mevziye geçmeyi gerektirmektedir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et