Suriye sınırına gidilmese de...
Fotoğraf: Envato
Eğer annesi Tenzile Erdoğan hayatını kaybetmiş olmasa, bugün Başbakan Erdoğan, Suriye sınırındaki Suriyeli sığınmacıların yaşadığı kampları ziyaret edecekti.
Eğer burada söz konusu olan sadece ziyaret olsaydı; “Eh, Başbakandır, ülkesine sığınan sığınmacıları ziyaret etmesi de gayet normaldir; hatta insanidir de!” denilip geçilebilirdi. Ancak durum bütün dünyanın da bilgisi olduğu gibi, bu kadar basit değil.
Çünkü Başbakan son birkaç hafta içinde Suriye sınırına gideceğini, sadece Türkiye’de açıklamakla da yetinmedi. Başbakan geçtiğimiz haftada Güney Afrika’da yaptığı ziyaret sırasında da, uluslararası bir konferans sırasında da Suriye sınırına gidip sığınmacıları ziyaret edeceğini açıkladı.
Burada Başbakanı öfkelendiren Suriye’ye yönelik ekonomik ve siyasi, askeri yaptırımların veto edilmesiydi. Ancak Başbakan, ABD ve AB ile birlikte bu yaptırmaları, BM’nin kararı olmamasına rağmen hayata geçireceklerini de açıkladı.
Öyle görünmektedir ki, Türkiye, Suriye rejiminin yıkılması için çok acele etmektedir. Suriye’ye yönelik müdahalelerin Türkiye ile Suriye arasında bir “askeri çatışmaya kadar varabileceğini” de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu açıkça ifade etmekten çekinmedi. Nitekim Başbakanın Suriye sınırına yapacağı ziyaretin Hatay merkezli olarak planlanan “askeri tatbikatla” eş zamanlı yapılması da işin içinde askeri müdahalenin de olduğunun işaretiydi zaten.
Bu yaptırımlardan en çok Türkiye’nin zarar göreceği de açık. Çünkü Türkiye ve Suriye arasındaki yıllık iki buçuk milyar dolara varan dış ticaret böylece sıfırlanacağı gibi, Cilvegözü’nden, karayoluyla Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan gibi ülkelere yapılan ihracat da yaptırımların uygulanmaya başlamasıyla zarar görecek. Bölgedeki esnaf ve kamyoncular şimdiden Suriye ile ticaretin darbelenmiş olmasından yakınıyorlar.
Yeni yaptırımların devreye girmesiyle bu şikayetler daha da artacaktır.
Bütün bu faturayı kim ödeyecek?
Elbette en başta Suriye sınırına yakın yaşayan halk, sonra da Türkiye’nin halkı.
Bu yaptırımlardan, hatta Suriye’deki rejim değişikliğinden kim yararlanacaktır?
En başta batılı emperyalist ülkeler!
Peki bundan Türkiye’ye düşen ne olacaktır?
Sadece en uzun kara sınırına sahip olduğu Suriye ile düşmanlaşma, kendi Araplarıyla karşı karşıya gelme, ticarette zarara uğrama ve bölge halklarının gözünde batılı ülkelerin işbirlikçiliği lekesi!
Ama AKP Hükümeti, batılı emperyalistlerin stratejisine bağlandığı için, onların çıkarını, Suriye pazarının batıya daha sorunsuz açılmasını ve Suriye’nin batı emperyalizminin bölgedeki yeni bir üssü olmasını Türkiye’nin de çıkarı olarak gösteriyor. Suriye halkına rejimin baskısıymış, rejimin kendi halkına silah doğrultmasıymış; bunlar işin hikayesi, propagandaya ilişkin yanı! Hele bunlardan Erdoğan’ın ve hükümetin üzüntü duyuyor olması, onun için Suriye rejimine ambargo uygulanmasında ısrar edilmesi ise sorunu iyice inandırıcı olmaktan uzaklaştırıyor. Çünkü eğer halka silah çevirme, nüfusun bir bölümün baskı altında tutma Erdoğan Hükümeti’nin umurunda olsaydı, bugün Kürtlere yönelik baskılar olmaz, BDP’li vekiller de dahil Kürtlerin legal siyaset alanındaki binlerce temsilcisi cezaevlerine kapatılmaz, en demokratik hakları olan alanlara çıkıp taleplerin dile getirilmesi için yapılmak istenen mitingler, yürüyüşler (Dün Gemlik’e yapılmak istenen yürüyüşün engellenip yasaklanması gibi) yasaklanmazdı.
Evet, Başbakan bugün sınıra, sığınmacıların kampına gidemiyor; ama bu yarın gitmeyeceği ya da gitmeden de yaptırımları açıklamayacağı anlamına gelmiyor.
Burada asıl olan da zaten yaptırımların açıklanmış olup olmamsı değil uygulanmasıdır. Ancak bundan da önemlsi, AKP Hükümeti’nin batı emperyalizminin çıkarına bağlanan dış politikasının, halka yeni bir fatura çıkaracağı, bu faturanın ekonomik, diplomatik, askeri yanlarının olacağıdır.
Hükümet bu faturayı, eski Osmanlı toprakları, ecdat toprakları ya da Sunni Şii, Alevi azınlık rejiminin yıkılması gibi gerekçeler arkasına saklasa da bu dış politika tarzının sonsuza kadar götürülemeyeceği de çok geçmeden görülecek. Hele de Suriye rejimini kısa sürede yıkamazlarsa; AKP Hükümeti’nin kimin atını, kimin kırbacıyla kırbaçladığı çok daha çabuk ve çok daha açıkça görülecek! Bu yüzden Suriye rejimini yıkmak için “acele” ediyorlar.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00