Cemaatin Kürt sorunuyla imtihanı!
Fotoğraf: Envato
Kürtlerin seçilmiş temsilcileri cezaevlerinde tutulurken ve 4 bin dolayında Kürt siyasetçi ‘KCK’ adı altında sürdürülen operasyonların sonucunda tutuklanırken, diğer yandan İslami çevrelerde Kürt sorununa yaklaşım bakımından bir ‘entelektüel muhasebe’ sürdürülüyor.
Son olarak önceki gün, Radikal gazetesinde Ezgi Başaran’ın sorularını yanıtlayan Cemal Uşak’ın söyledikleri bu açıdan üzerinde konuşulmayı hak ediyor. Dün de AKP’li Akif Beki, Radikal’deki köşesini bu konuya ayırmış.
Cemal Uşak, Fethullah Gülen Cemaatine yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfında kurulduğundan bu yana yer alan, şimdi de ikinci başkanlığını yürüten bir isim. Uşak, Başaran’ın sorularını yanıtlarken Bediüzzaman Said-i Nursi’nin 1911’de Kürt aşiretleri arasında yapmış olduğu mülakatlara dayanan kitabında, “Bu bölgenin eğitim dili Kürtçe, Arapça ve Türkçedir. Türki lazım, Arabi vacip, Kürdi Caiz” denildiğini aktarıyor. Uşak, devam ediyor: “Caiz olduğu söylenen Kürtçenin özgürlüğünü savunmak lazımdı ama bu yapılmazdı. Çünkü dindarlar üzerinde de hegemonyasını sürdüren bir resmi söylem vardı.”
Erbakan’ın Milli Görüş’ünün ‘İslam kardeşliği’nin arkasından, Kürtlerin derdine çözüm olacak somut bir teklifin gelmediğini belirten Cemal Uşak, Gülen Cemaatine yakınlığıyla bilinen kurumların ise bir süredir Kürt sorunuyla ilgili toplantılar düzenlediğini dile getiriyor. Erbil ve Abant’ta gerçekleştirilen toplantıları da buna örnek olarak hatırlatıyor. Uşak, bir ‘özeleştiri’ babında şu ifadeyi kullanıyor: “Kendine mümin diyen kişiler, farklı dillerin ve kimliklerin özgürlüğünü kabul etmeli ve bu özgürlüğün temini için elinden geleni yapmalıdır. Dindarlar bu sorumluluğu yerine getiremediler.”
Akif Beki de, dün yine Radikal’de yayınlanan köşe yazısında, Cemal Uşak’ın kimi eleştiri ve özeleştirilerinde yerden göğe kadar haklı olduğunu dile getiririyor, ancak Uşak’a ‘tarihi bugünden başlatmak’ gibi bir eleştiri de yöneltiyor. Eleştirisini gerekçelendirirken de, 1991’de kurulan MAZLUMDER’in faaliyetlerini hatırlatıyor.
Belli ki, bu tartışma bundan sonra da çeşitli yazı, röportaj ve polemiklerle sürecek. Sürdükçe de, takip edip zaman zaman burada tartışmaya çalışacağımızı da belirterek, şu ana kadar ki sürece dair bir iki noktanın altını çizebiliriz.
Milli Görüş hareketinin Kürt sorununa yaklaşımında devlet eksenli bakış açısının belirleyici olduğu biliniyor ve iktidara talip olan ‘siyasal İslamcı’ akımların önemli bir bölümünde böylesi bir tutumun kendisini gösterdiği de açık. Bu tartışmanın İslami çevreler içinde, bu düzeyde yaygın yapılmaya başlanmasında ise AKP’nin üç dönemdir iktidar olmasının sağladığı özgüvenin etkili olduğu da vurgulanmalı.
Bu tartışmanın en problemli yanı ise Cemal Uşak’ın, Erbil ve Abant toplantıları diye ifade ettiği süreç de dahil olmak üzere, daha çok, Kürt sorunu üzerinde belirli bir siyasal hareketin hegemonyasını kırmaya odaklanmış olmasıdır. Bu yönüyle aslında Milli Görüş hareketiyle dolaylı bir ‘kardeşlik’ içinde seyredildiğini söylemek kanımızca haksızlık olmaz.
Gülen Cemaatine yakın kurumların etkinliklerinin bugün Kürtlerin dillerine ve ‘ıstıraplarına’ açık hale gelmiş olmalarının, AKP’nin ‘Kürt açılımı’ adı altında yürüttüğü politikadaki tutumdan farklı olmadığını, ikisinin birbirini tamamlar özelliklerde olduğunu vurgulamak gerekiyor. BDP’nin yasal temsilcisi olduğu Kürt siyasal hareketinin etkisini azaltarak kendisine bu minvalde alan açma gibi bir kasıtla hareket edilmiyor ise, o zaman en azından bir süredir Kürt’ün en büyük ıstıraplarından biri olan seçilmiş vekillerinin cezaevlerinde tutulmasına, binlerce Kürt’ün cezaevlerine doldurulmasına Cemaatten bir itiraz gelmesi gerekmez miydi?
Cemaatin bu konuda bir itirazının olmamasının da ötesinde, Murat Karayılan’ın Ahmet Altan’a mektubunda da ifade ettiği gibi, Gülen Cemaatinin, Kürt hareketine yönelik tutumda AKP iktidarıyla birleştiği ve ortak hareket ettiği görülmektedir.
Eğer böyle değilse bu konuda sağlam gerekçeler sunulmalıdır.
Cemaatin Kürt sorunuyla imtihanı açısından bugün Kürt siyasilere yönelik operasyon furyası konusundaki tutum bir turnusol işlevi görmektedir.
- Büyükada’dan günümüze ‘Etki Ajanlığı’ komplosu 29 Ocak 2025 11:35
- Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi? 27 Ocak 2025 06:45
- Tek adam düzeniyle onun sınırları içinde baş edilemez 20 Ocak 2025 15:37
- 'Zalim iyimserlik' 13 Ocak 2025 04:59
- Çok aktörlü bölgesel inşa ve ortasında bir “süreç” 06 Ocak 2025 05:00
- Enternasyonalizm bayrağı, daha daha yukarı! 30 Aralık 2024 06:30
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23