AKP ve değişim üzerine burjuva illüzyonu
Fotoğraf: Envato
AKP propagandasında önemli yer tutan ögelerden biri de “değişim” üzerine söyledikleridir. AKP hükümetiyle onu destekleyen “neoliberal”-”neomuhafazakar” burjuva aydınları, “değişim”i, ekonomiden siyasete, sosyal alandan kültürel yaşama dek genişçe bir kapsam içinde ve bu parti ve hükümetinin politikalarını aklamak üzere kullanıyorlar. Buna göre bu politikalardan yana olmak, yani “değişime ayak uydurmak”, “uygulanan ekonomipolitikalar sonucu kalkınma yolunda hızla ilerleyen Türkiye’nin daha fazla demokratikleşmesi”nden yana olmak demektir. Buradan çıkarılan sonuç, 1980 sonrası döneme damgasını vurup bu dönemi belirleyen ve uluslararası ölçekli politikalara destek vermeyip karşı çıkanların “Tutucular ve hatta gericiler oldukları”dır! Bu akıl yürütme, dünya halklarına karşı politikalarını ve Afganistan ile Irak işgallerini savunmak üzere, ABD dışındaki ülke yöneticilerini, “Ya bizden yanasınız ya da teröristlerden!” şartını koşan Bush ve çetesini anımsatıyor. Türkiye’ye, “Ya AKP politikalarını desteklersiniz ya da Ergenekoncu-darbeci demokrasi karşıtı cephede yer alırsınız!” şeklinde adapte edildi.
AKP, önceli Özal ve kontrgerilla çeteleriyle iş tutan Çiller’in geleneğinden “sürgün veren” değişimciydi, evet! Uluslararası sermayenin yürürlüğe koyduğu “yeniden yapılandırma”-”yeni uyum programları”nın taşeron uygulayıcılığında misyon sahibi ve sürdürücü bir “taze güç” oldu. İMF-Dünya Bankası gibi uluslararası sermaye kurumlarınca ve uluslararası tekellerin çıkarları temelinde belirlenen bu “yeni” ve sözüm ona liberal politikanın esasını işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin hak ve istemleri aleyhine sermaye-emek ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi oluşturuyordu. Ekonomik sosyal alandaki bu “değişim”e uygun olarak politik alanda da devlet sermaye ve devlet ile işçi ve emekçiler ilişkisi yeniden düzenlenecekti. İş ve çalışma koşulları esnekleştirilerek ağırlaştırılacak, sermaye devletinin sosyal ve ekonomik yaşama müdahalesi ve sınıf ilişkilerindeki rolünü maskelemek üzere “Devletin ekonomiden elini çekmesi” adı altında “kamu işletmeleri” özel tekellere peşkeş çekilecek, “maliyetlerin düşürülmesi” adına ücret ve maaşların düşürülmesi ve ücret yan giderleriyle birlikte sosyal alandaki kazanımlar geri alınacak şekilde yeni düzenlemeler yapılacaktı. Kapitalist işletmelerin faaliyet alanlarını istedikleri gibi düzenlemeleri için “Korumacı önlemlerin kaldırılması” sağlanacak ve özellikle “gelişmekte olan” adı verilen bağımlı ülkelerin pazarlarının uluslararası büyük tekellere ve emperyalist devletlerin faaliyetine daha fazla açılması için vergi yükümlülükleri vb. gibi “Engeller ortadan kaldırılacak”tı! O günün koşularında “değişim” ve “ilerleme” olarak gösterilen bunlardı. ‘90’lı yıllarda buna “yeni dünya düzeni, globalizm ve küreselleşme” propagandası eklendi. İktisadi-sosyal alandaki sermaye atılımları ve saldırıları politik ve askeri alanda büyük emperyalist güçler ve iş birlikçi gerici hakim sınıflar yararına, ve toplumsal yaşamı daha fazla zapturapt altına alan “güvenlik önlemleri”yle desteklendi. Silahlanmaya daha fazla kaynak ayrıldı. Özel güvenlik adı altında devlet işletmeleriyle kapitalist özel şirketler silahlandırıldı. Militarizm tüm kapitalist ülkelerde daha fazla güçlendirildi. Reagan-Thatcher’le başlayıp Bush’lar da en pervasız temsilcilerini bulan bu “yeniden yapılandırma”cı “yeni muhafazakar” politikanın Türkiye ‘versiyonu’nda Özal’dan başlayıp T. Erdoğan’ın kimliğinde en kararlı ve ‘cesur’ temsilcileri yer aldılar.
“Değişim”in bu türü, öngörüldüğü üzere, yoksulluk ve işsizliğin artışı pahasına ve sermaye yararına gelirlerin “pay edilmesi”yle milyarder sayısının artmasına, siyasal hak ve özgürlükler bahsinde de işçi ve emekçilerin mesleki ve siyasal örgütlenmelerini zor ve yasal engellerle önleme yönünde düzenlemelerin yapılmasını sağladı. Özelleştirme yoluyla en önemli devlet işletmeleri özel tekellere satılarak burada çalışan emekçiler işsizlerin saflarına ve yoksulluğa itildiler. Tekeller yararına serbest bölgeler oluşturularak vergi muafiyeti, sermaye transferi serbestisi, sosyal güvencesiz ucuz iş gücü olanağı genişletildi. Böylece siyasal haklar budandı. Kürtlerin ulusal hak eşitliği, ana dil eğitimi başta olmak üzere talepleri “Bölücü teröre karşı savaş” sloganlarıyla ve askeri-polisiye şiddet sürdürülerek karşılandı. İşçi ve emekçilerin üzerlerine panzerler sürüldü. Eğitim hakkı ve eğitimin demokratikleşmesini isteyen gençler zindanlara tıkılarak ve işkenceye çekilerek dize getirilmeye çalışıldı. 49 yeni cezaevi inşa edildi. 53’ü için kaynak ayrıldı. Özel polis birlikleri oluşturularak halkın karşısına çıkarıldılar. Böylece demokratikleşme söylemi eşliğinde kitleler polis zorbalığı ve hükümetin siyasal-ekonomik ve sosyal anlayışını esas alan yargı “icraatı”yla sözcüğün gerçek anlamında zapturapt altına alındı. Buna, ABD politikalarıyla uyumlu ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da “lokma kapma” hesabıyla komşu ülkeler halklarına karşı emperyal söylem ve girişim eşlik etti vb. vs.
“Değişim” ve “demokratikleşme” dedikleri bunlar ve daha da uzayıp gidecek bir sıralamayla benzeri politika ve uygulamalardı. İnsanca yaşam için mücadele eden bilinçli işçi ve emekçilerle devrimci siyasal parti ve örgütler dahil herkesten bu politikalara destek vermelerini istediler/istiyorlar. Toplumsal değişim ve gelişmenin son tahlilde kaçınılmazlığı ve engellenememesini de istismar konusu ederek hükümet ve muhafazakar-liberal destekçileri, bu uygulamaların ana özelliğini oluşturduğu dönemi ve bu dönemin sağ muhafazakar-“neoliberal” parti ve politikalarını ilerlemeden ve demokratikleşmeden yana gösterirlerken, başlıca iki şeyi dayanak ediniyorlar: Emekçi hareketinin sermaye ve kurumlarının saldırısıyla geriye atılması ve işçi ve emekçilerin on yıllardır yoksun bırakıldıkları haklar ve yaşam koşulları için gösterdikleri yüksek talebin istismarıyla, bu kitleleri aldatma ve beklentiye sürükleme. Başarılı olmalarındaki en önemli etkenlerdir bunlar. Buna karış neler yapılabilir? Bunu da makalenin önümüzdeki son bölümünde ele alacağız.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40