Ne hukuk ama!
Fotoğraf: Envato
Türkiye’de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde, 1990’lı yıllarda ilk yarısından itibaren işlenen ve ‘faili meçhul’ bırakılan onlarca cinayette Hizbullah’ın adının geçtiği biliniyor. O yıllarda devleti yönetenler Hizbullahçıları ‘terörle mücadele eden dini bütün bölge insanı’ olarak tanımlardı. Bu Hizbullahçıların neden üzerine gidilmediği sorusunu yanıtlarken, ‘Hizbulkontra’ tanımının da zeminine işaret ederdi. Hizbullah, PKK ile mücadele adına dönemin MGK konseptine bağlı olarak öne açılan ve devletin ‘bağrına bastığı’ bir örgüttü.
O konseptin işlevini tamamlamasının ardından devletin Hizbullah’a ihtiyacı kalmadı ve 28 Şubat askeri müdahalesiyle birlikte de bu tür yapılanmaların ‘tedavülden’ kaldırılması süreci için düğmeye basıldı.
Şimdi de 28 Şubattan rövanş alan bir partinin üç dönemdir süren iktidarıyla birlikte başka bir süreçteyiz. Bu dönemin ‘hukuki’ mealinin ne olduğunu anlamak isteyenler, ‘BDP içeri Hizbullah dışarı’ tercihine bakarak bir fikir edinebilirler.
Hizbullah davasının ilk duruşmasında, tutuklu sanıklardan örgütün Türkiye sorumlusu olduğu belirtilen Mehmet Bahattin Temel ile Hacı İnan’ın da aralarında bulunduğu 6 sanığın tahliyesine karar verildi. Böylece davanın tutuklu sanığı kalmadı.
Öte yandan aynı süreç, dışarıda BDP’li siyasetçinin bırakılmaması için ‘yargı’ ve ‘güvenlik güçlerinin’ el ele verdiği bir süreç gibi işliyor. İçişleri Bakanı İdris Naim Şener’in, ‘KCK’ adı altında süren operasyonlara ilişkin yaptığı değerlendirmede BDP’li belediye başkanları ile ‘KCK’ arasında bağlantılar olduğunu iddia etmesi de, bu sürecin üzerindeki iktidar şemsiyesinin ‘açık sözlü’ bir ifadesiydi.
Aslında AKP’nin diğer kurmaylarının da böyle düşündüğü biliniyor ancak yeni İçişleri Bakanı, çok konuşup hiçbir şey ‘açmayan’, açılımdan sorumlu önceki içişleri bakanına kıyasla ‘açık sözlü’ olduğu için kamuoyu BDP’lilere yönelik olarak otomatiğe bağlanmış biçimde süren tutuklama furyasının arkasındaki resmi daha net görebilmiş oldu.
Şu anki hakim hukuk reflekslerinin nasıl işlediğini tartışırken, bir başka çarpıcı örneğe daha dikkat çekmek anlamlı olabilir. 30 yıldır hükümlü olan Tahir Canan’ın durumuna.
Halen Bandırma M tipi Ceza ve Tutukevi B-8 koğuşunda bulunan babası Tahir Canan için bir açıklama yapan İlhan Canan, sürekli olarak demokrasiden, insan haklarından, hukukun üstünlüğünden, bahsedilmesine rağmen, babasının davasında hukuksal komedilerin yaşandığını belirtiyor.
Evrensel’de 10 Ekim tarihinde İlknur Yılmaz’ın konuya dair haberinde İlhan Canan, babasının 1978 yılında Gaziantep’te iki kişinin öldürülmesi suçundan tutuklandığını, dava sürerken 12 Eylül darbesinin yapıldığını, bu nedenle yargılama sürecinin sağlıklı yürütülmediğini anlatıyor. Sonraki yıllarda olayın faillerinin belli olmasına, olayın farklı bir örgüt tarafından üstlenilmesine karşın babasının 36.5 yıla mahkum edildiğini belirten Canan, 1991 yılında şartlı tahliye edildiğini dile getiriyor. Canan, “Babam 1993 yılında Malatya otogarında tekrar tutuklandı, o günün koşullarında emniyet müdürlüklerinde yapılan sorgulamalar ve başkalarının verdiği ifadeler üzerinden TDKP üyesi olduğu gerekçesiyle 12 yıl 6 ay hüküm giydi” diyor. Babasının daha önce şartlı tahliyeyle serbest bırakıldığı ve ikinci kez hüküm giydiği için infazının yandığını ifade eden Canan, 2003 yılında Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1993 yılında işlenen suçun ortadan kalktığına dair bir karar vermesine rağmen babasının tahliye edilmediğini aktarıyor: “Suç ortadan kalkmış olduğuna göre, infazının yanmamış olması ve fazladan yattığı 10 yılın eski cezasından düşülmesi gerekirdi. Ama Malatya, Gaziantep DGM’leri, Gebze Başsavcılığı arasında gidip gelen hukuki süreçlerde tahliye talebi kabul edilmedi.”
Avukat Yıldız İmrek, bu çarpık duruma tepki gösterirken şu ifadeleri kullanıyor: “Tahir Canan halen cezaevinde. Bu kadar uzun süre cezaevinde kalan başka hükümlü yok. Mehmet Ali Ağca bile tahliye edildi, ancak, Tahir Canan halen cezaevinde. Yapılan tüm girişimler, özensiz bir şekilde geri çevriliyor.”
Canan, ilk kez 1978 yılında cezaevine girdiğinde en büyüğü 5, en küçüğü 1 yaşında olan 3 çocuk babasıydı. 1991’de şartlı tahliye ile cezaevinden çıkarılan Canan, 1993 yılında tekrar tutuklandı. Dördüncü çocuğu İmran annesinin karnındaydı ve babasını hep parmaklıklar ardından gördü. 5 de torunu olan Tahir Canan’ı 30 yıldır ne oğlu, ne de torunları cezaevi dışında görmediler.
Adı katliamlarla anılan Hizbullahın lider kadrosu dahil, tüm elemanlarını salıvermekte hiçbir beis görmeyen adalet sistemimiz, siyaseten bugünkü iktidara uzak olanlara ise bunları reva görüyor.
Ne hukuk ama!
- Büyükada’dan günümüze ‘Etki Ajanlığı’ komplosu 29 Ocak 2025 11:35
- Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi? 27 Ocak 2025 06:45
- Tek adam düzeniyle onun sınırları içinde baş edilemez 20 Ocak 2025 15:37
- 'Zalim iyimserlik' 13 Ocak 2025 04:59
- Çok aktörlü bölgesel inşa ve ortasında bir “süreç” 06 Ocak 2025 05:00
- Enternasyonalizm bayrağı, daha daha yukarı! 30 Aralık 2024 06:30
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23